Demokrasiyi Güçlendirme Derneği
İftarı
Değerli konuklar,
Sevgili dostlar,
Bu güzel iftar programında bir arada olmamızı sağladığı için Demokrasiyi Güçlendirme Derneği’nin değerli başkanı İlyas Buzgan’a ve derneğin mensuplarına can-ı gönülden teşekkür ediyorum.
Sofranız soframız oldu. Hepiniz hoş geldiniz.
*****
Öncelikle, çok yakın zamanda kaybettiğimiz, derneğinizin de üyesi olan, DEVA Partimizin İstanbul Gençlik Çalışmaları Başkanı Ömer Kaya’ya bir kez daha huzurlarınızda rahmet diliyorum.
Ömer kardeşimizi genç yaşta kaybettik. Mekânı cennet olur inşallah.
*****
Değerli dostlar, değerli konuklar,
Türkiye son 20 yıldır inişli çıkışlı süreçler yaşadı.
Bu güzel ülke bu büyük millet güzel hatıralar da yaşadı zor anlar da yaşadı.
Türkiye’nin özellikle 2002’de başlayan demokratikleşme süreci, zenginleşme süreci pek çok ülke tarafından gıptayla imrenilerek izlendi.
Bir yandan Avrupa Birliği yolunda temel hak ve özgürlükler konusunda, demokrasi konusunda, hukukun üstünlüğü konusunda emin adımlarla Türkiye'nin standartları yükselirken öte yandan da yoksulluğun kader olmadığını, çalıştığımız zaman, çok çalıştığımız zaman bu ülkenin ekonomik olarak da güçlenebileceğini dünya aleme göstermiş olduk.
Türkiye'nin 2002'de başlayıp 2013- 2014'e kadar süren dönemi gerçekten önemli bir başarı hikayesidir.
Ehil kadrolarla istişare ile adalet arayışı ile bir ülke yönetildiğinde nasıl başarı ortaya koyulabiliyor bunu da hep beraber gördük şahit olduk.
Ama ne zaman ki bu temel 3 ilke terk edildi ne zaman ki adaletin pusulası şaşmaya başladı, ne zaman ki istişare terk edildi, ne zaman ki ehil ve dürüst kadrolar sistemde azaldı yanlış insanlar çoğaldı işte o zaman Türkiye'de sorun arkasına sorun yaşadı.
Türkiye yeniden güçlenebilir. Türkiye yeniden şu an içine düşmüş olduğu sorunları aşabilir.
Türkiye'nin içinde olduğu pek çok kriz var.
Ancak bu krizlerin şöyle bir temeline baktığımızda aslında ciddi bir demokrasi krizi olduğunu görüyoruz.
Zaten hiçbir zaman dört dörtlük olmayan demokrasimiz, son 5 senede ağır darbe aldı.
Demokrasimizin aldığı ağır darbe ile hukuk krizi yaşandı, yaşanıyor. Eğitimde krizi yaşandı, yaşanıyor. Daha iyi durumda devam eden sağlık son yıllarda uzayan randevu kuyruklarıyla bir başka sorun haline geldi.
Ve yine arka arkaya ülkemiz ekonomik krizler yaşadı, yaşıyor.
Her alanda ama her alanda krizlerin yaşandığı bir ülke haline geldik.
Ben bunu çoklu organ yetmezliğine benzetiyorum.
Hastalarda olur ya çoklu organ yetmezliği. Yani Türkiye şu anda aynı çoklu organ yetmezliği olan bir hasta gibi, çoklu krizler ortamının tam içinde.
Peki, bu kriz ortamından nasıl çıkacağız? Ne yapacağız?
Tüm bu krizlerden çıkış değerli dostlarım ancak ve ancak demokrasi ile olacak.
Meşru demokratik siyasetle sorunlarımızı çözeceğiz. Sorunları demokrasi ile çözmenin çabası içerisinde olacağız.
Temel kriz alanı olan “demokrasi krizini” çözmeden diğer krizleri çözmemiz değil. Asla mümkün olmayacak.
O nedenle biz diyoruz ki; öyle eksik gedik değil; az-buz yarım falan değil TAMM demokrasi diyoruz TAMM.
Bugüne dek gerçekleşmeyen hedefimizi, hayalimizi inşallah başaracağız.
Bizim hedefimiz tam demokrasi.
Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkes hiç fark etmez,
Sünni-Alevi hiç fark etmez,
Muhafazakâr, seküler, hiç fark etmez,
Milliyetçi, liberal, sosyalist hiç fark etmez,
İnanan inanmayan hiç fark etmez;
Kim olursa olsun, hangi mahalleden, görüşten olursa olsun, herkes ama herkes bu ülkenin “eşit ve onurlu” vatandaşı olacaktır.
*****
Değerli arkadaşlarım değerli dostlarım,
Bizim hedefimiz, ülkemizde “eşit vatandaşlık” ilkesini hâkim kılmaktır.
Ama lafta değil sözde değil gerçek anamda eşit vatandaşlık ilkesini hakim kılmak.
Bizim hedefimiz, Türkiye’nin kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı bir ülke olmasıdır.
Bu ülke, on yıllardır, birbirine üstünlük taslayanlardan gerçekten çok yoruldu.
Üste çıkanın alttakini ezdiği, gücü eline geçirenin diğerlerine baskı yaptığı zulmettiği bir ülke oldu Türkiye.
Adeta nöbetleşe zorbalık dönemleri yaşadık.
10 yılda 20 yılda bir devam eden bu dönemleri yaşadık.
Ama artık yorulduk.
Demokrasiyi şahsi çıkarı için kullananlardan yorulduk.
O yüzden bizim hedefimiz; herkesin kendi kimliğiyle, kendi yaşam tarzıyla olduğu gibi kabul edildiği bir ülkeyi inşa etmek.
Devletin görevi yaşam tarzlarına müdahale değildir.
Devletin görevi vatandaşlarını dönüştürmek değildir.
Devletin görevi her bir vatandaşı eşit ve onurlu bir vatandaş olarak görüp onun inancını yaşam tarzını olduğu gibi muhafaza etmek ve başkalarının müdahale etmesini önlemektir.
Devletin asli görevi budur.
Hayalimizdeki Türkiye, hepimizin Türkiye’sidir.
Bunun içindir ki; biz etnik, dini, mezhebi ve kültürel tüm çeşitliliğimizi sahipleniyoruz.
Emin olun, er ya da geç, herkesin kendisini eşit ve onurlu vatandaş hissettiği Türkiye hedefimize mutlaka ulaşacağız.
Çok iyi biliyorum ki;
Ülkemiz hiç kimsenin dışlanmadığı, hiçbir fikrin ötelenmediği bir ülke olmayı hak ediyor.
Türkiye’nin güçlenmesinin yolu, herkesin özgürce konuşabilmesinden geçiyor.
Ve inanın bu çok kolay biliyor musunuz?
Bizim parti programımızın 1. Sayfası 1. Bölümü özgürlüklerle başlıyor.
Ondan sonra hukukla adaletle devam ediyor.
Niçin özgürlük?
Çünkü meselelerimizi rahatça konuşacağız, derdi olan derdini ifade edecek ki derdine derman bulunsun.
Başka türlü mümkün değil.
Özgürlük olmadan olmaz. İfade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü olmadan olmaz.
Biz şu anda iktidarda olan bu otoriter anlayışın hukuk dışına çıkan her türlü uygulamasına itiraz ediyoruz.
Çünkü özgür ve zengin bir Türkiye’ye giden tek yol, meşru demokratik siyasetten geçiyor. Bunu biliyoruz.
Tam da bu nedenle tam demokrasi yolunda durmadan, canla başla çalışıyoruz.
Tıpkı sizin de sivil toplum alanında “demokrasiyi güçlendirme” amacıyla yürüttüğünüz çalışmalar gibi.
****
Değerli arkadaşlar,
Biz, 9 Mart 2020’de DEVA Partisi’ni kurarken farklı bir yöntemle çalışmaya başladık. Herkese kapıyı açık tuttuğumuz bir örgütlenmeyle başladık.
Öyle arkadaşın akrabası, akrabanın arkadaşı, arkadaşın arkadaşıyla değil herkesin erişmekte serbest olduğu internet sitesinde rahatça kendini ifade edebileceği bir sistemle teşkilatımızı oluşturduk.
Teşkilatımızın yüzde 85’i siyasete ilk defa bizimle başlayan arkadaşlardan oluştu.
Hemen eş zamanlı olarak 81 i teşkilatı 751 ilçe teşkilatı kurduk ve yoğun bir şekilde Türkiye’nin yarınları için çalışmaya başladık.
Bakın şu anda elimde tuttuğum bu kitap DEVA Partisi’nin Türkiye’nin yarınlarıyla ilgili yaptığı hazırlıklarıdır.
Tam 22 alanda 22 tane eylem planı açıkladık. Binlerce sayfa...
Her şey var burada.
Hükümet kurulduktan sonra bütün bakanların önüne tam 5 yıllık ev ödevini koyacak bir hazırlık ortaya koyduk.
Bunun içerisindeki en kalın fasiküller neler biliyor musunuz?
En kalın eğitim. Tam 500 tane madde var. Hemen ondan sonra Temel Haklar Eylem Planı var. 354 madde.
Bugüne kadar gelmiş geçmiş en detaylı yargı reformu var burada. 198 madde.
Biliyorsunuz ben Avrupa Birliği Bakanlığı yaptım. Avrupa Birliği başmüzakereciliği yaptım.
Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde dahi bu kadar kapsamlı detaylı bir yargı reformu hazırlığı olmadı.
Bunların hepsini hazırladık.
Ve arkasından bu bir siyasi partinin hazırlığı olarak tamamlandı bitti.
Daha sonra ne yaptık? ‘Birleşe birleşe güçleneceğiz’ dedik. Ve 6 siyasi parti olarak bir araya geldik.
CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve Saadet Partisi ile beraber aynı çalışmaları 6 partini ortak çalışması haline getirdik.
Ve tam 2300 maddelik bir ortak politika metni ortaya koyduk.
Cumhuriyet tarihinde bir ilk. Böyle bir şeyin örneği yok.
Seçimlerden tam 4 ay önce 30 Ocak’ta 6 parti 2300 maddelik eylem planında yüzde 100 mutabakat sağladık. Yüzde 99,9 değil bakın yüzde 100.
Bu ne demek? Burada bu çalışmanın altında imzası olan 6 partiye baktığınızda ‘Tüm Türkiye’ demek.
Bu 6 parti Türkiye’deki bütün toplum kesimlerini temsil ediyor. Türkiye’deki bütün yaşam tarzlarını temsil ediyor.
Bu temsil gücü çok yüksek bir birliktelik.
Birbirinden farklı partiler bunlar.
Bir araya geldik beraber çalışıyoruz diye birleşip tek bir siyasi parti olmadık.
Herkes ayrı ayrı. Ama ne yaptık? Türkiye’nin yarınlarında buluştuk.
Ayrı ayrı geçmişlerden gelmemize rağmen belki ayrı ayrı toplum kesimlerine hitap etmemize rağmen yarınların Türkiye’sinde buluştuk.
İşte bu çalışma Türkiye için gerçekten çok kıymetli bir çalışmadır. Yarın inşallah seçimlerden sonra hükümet kurulup 20 tane bakanımız göreve başladığında bu 20 bakanın görevi burada hazır.
Bugüne kadar yapılmış en detaylı çalışma. Bu iddia ile de açık açık söylüyorum.
Başka ne yaptık? Sapasağlam bir anayasa çalışması yaptık. 84 maddelik bir anayasa değişiklik paketi hazırladık.
Ne için? Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek için.
Tam 84 madde.
Biliyorsunuz şu anda iktidar yeni bir anayasadan bahsediyor. Tam 5 yıldır yeni anayasa gerekiyor Türkiye'ye diyorlar. Ama ellerinde tek bir maddelik çalışma yok.
Ha bir madde hazırlamaya çalışırlar biliyorsunuz malum, bir maddelik anayasa değişikliği onu da şimdi rafa kaldırdılar.
Yine 6 partinin 84 maddede mutabık kalması az bir değil.
Böylece biz ittifak olarak neler yapacağımızı da vatandaşlarımıza seçimden önce taahhüt etmiş olduk.
Geçiş sürecinin yol haritasını belirledik. Bu ne demek? Ortak Cumhurbaşkanı adayımızla beraber 6 parti bu ülkeyi beraberce nasıl yönetecek, bunun yol haritasını madde madde madde madde yazdık imzaladık ve yine vatandaşlarımıza taahhüt olarak sunduk.
Bakın her şey yazılı ve hiçbir şey bir kişinin iki dudağı arasında değil. Diyalogla, istişareyle, müzakereyle ve mutabakatla yürüyen bir süreçten bahsediyoruz.
Ortak akıldan bahsediyoruz.
Böylece bir ortak yönetim modeli de ortaya koyduk. Ve nihayet ortak Cumhurbaşkanı adayımız da belirleyerek ülke tarihimizde görülmemiş bir demokrasi hikayesini yazmaya devam ettik.
İnşallah göreceksiniz demokrasi için bir araya gelenler, hak ve özgürlükler için bir araya gelenler, adalet için bir araya gelenler nasıl başarılı olabiliyormuş Asya'ya, Afrika'ya, Avrupa'ya, Amerika'ya inanın bir ilham kaynağı olacak bir süreç başlattık.
Şu anda dünyada maalesef otoriter eğilimlerin çoğaldığı pek çok ülke var.
Demokrasi isteyenlerin zayıfladığı, demokrasi isteyenlerin sesinin kısıldığı bir dünyaya karşı karşıyayız.
İşte tam da bu noktada Türkiye gibi bir ülkede demokrasi kazandığında bu dünyadaki bütün demokrasi arayanların bir umudu bir ilham kaynağı haline gelecektir.
Bu yüzden sorumluluğumuzun çok büyük olduğunun farkındayız. Ve bu sorumluluğunu da bilinciyle hareket ediyoruz.
Ve inşallah 14 Mayıs’ta bu çalışmalarımızı başarıyla tamamlamış olacağız.
Bu seçim aslında ne olacak biliyor musunuz değerli dostlarım, değerli konuklar.
Bu seçim aslında neredeyse bir referandum olacak.
Çünkü bu seçimde aslında 2 tane seçim var karşımızda. Diğer tercihler çok önemli değil 2 tane temel tercih var.
Nedir?
Güçlendirilmiş parlamenter sistem mi, yoksa şu andaki devam eden süreç mi?
Yani:
Yani Ortak akıl mı, tek akıl mı?
Yani, Huzur mu, kriz mi?
Zenginlik mi, fakirlik mi?
Özgürlük mü, baskı mı?
Demokrasi mi, otokrasi mi?
Umut mu, korku mu?
Sevgi mi, öfke mi?
Bahar mı, kara kış mı?
İnanın önümüzde 2 tane tercih var. Böyle bir seçime doğru gidiyoruz.
Evet arkadaşlar,
Biz cevabımızı biliyoruz. Ülkemizin neyi hak ettiğini de gayet iyi biliyoruz.
Hakka hukuka dayalı bir yönetimle Türkiye’yi özgürleştireceğiz.
Özgürlükçü katılımcı ve çoğulcu demokrasiyi hedefleyeceğiz.
Hukukun üstünlüğünü, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını hedefleyeceğiz.
Ülkeyi yönetirken; kural temelli yönetim, katılımcılık, kök nedenlere odaklanma, veri ve analize dayalı çözüm, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle hareket edeceğiz.
Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme modeliyle zenginleşeceğiz.
Bir avuç insanın servetine servet kattığı, topyekûn ülkenin zenginleştiği bir refahı hedefleyeceğiz.
Ülkenin geri kalanının evladına beslenme çantası hazırlarken ıstırap çektiği bir ülkede refahtan, zenginleşmeden, ekonomik büyümeden bahsedilemez.
Ekonomik büyüme ancak topyekûn zenginleşme varsa anlamlıdır. Yoksa ekonomik büyüme 3-5 kişiyi daha zengin yapmaktan ibarettir.
Evet, arkadaşlar son 28 gün. Tam 4 hafta kaldı.
Bilgili, ehil, çalışkan kadrolarımızla, vatandaşlarımızın hak ettiği Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceğiz.
Ve bu yolda her zaman, şu anda misafir olduğumuz dernek gibi sivil toplumunda desteği ile sivil toplumla beraber Türkiye’nin hedeflerine ulaşacağız.
Sivil toplumu dinleyeceğiz. Çünkü demokrasi sadece seçimden seçime vatandaşlarımızın oyunu isteyip oyları cebine koyup 5 sene arkasına bakmadan dönüp gitmek değildir.
Demokrasi aynı zamanda sivil toplumla meslek örgütleriyle beraber çalışmaktır.
Demokrasi aynı zamanda özgür basınla, eleştiriye açık bir tutum ortaya koymaktır.
Demokrasiyi seçimden seçime çalışan bir sandık sistemi olarak görenler büyük bir yanılgı içindeler.
Onun için sivil toplum çok önemli. Örgütlü toplum çok önemli.
Tek tek insanların sesi az çıkabiliyor, sesini duyuramayabiliyorlar. Ama topu ve organize ses, ses getiriyor.
İşte o zaman güç ortaya koyuluyor.
Sadece dernekler vakıflar değil, meslek örgütleri, meslek odaları, üniversiteler, inisiyatifler…Kısacası arkadaşlar, lafta değil özde ortak aklı sağlamak zorundayız.
Bu güzel İstanbul akşamında, uzun bir konuşmayla sizleri yormak istemiyorum.
Nazik daveti için Demokrasiyi Güçlendirme Derneği Başkanı Sayın İlyas Buzgan’a ve değerli arkadaşlarına teşekkür ediyorum.
Demokrasiyi Güçlendirme Derneği’nin de 2021 yılından bu yana başlattığı bu demokrasi arayışını inşallah en kısa zamanda hep beraber neticeye ulaştıracağımızı tekrar ifade ediyorum.
Şimdiden Ramazan Bayramınızı ve 14 Mayıs’ta gelecek demokrasi bayramınızı kutluyorum. Hepinizi muhabbetle selamlıyorum. Sağ olun var olun.