18 Haziran 2025
Ali Babacan Haftalık Grup Toplantısı 18 Haziran 2025
Kıymetli Genel Başkanlarımız,
DEVA Partisi’nin, Gelecek Partisi’nin ve Saadet Partisi’nin değerli milletvekilleri, yöneticileri,
Kıymetli teşkilat mensuplarımız,
Sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin değerli temsilcileri,
Kıymetli basın mensupları,
Ekranları başında ve bizleri bu salonda izlemekte olan değerli konuklar,
Değerli staj ve çıraklık mağdurları,
Adalet olmazsa olmaz, adalet biliyorsunuz hem ülke yönetiminde hem devlet yönetiminde temel ilkedir.
Ve devletin dini adalettir.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Yeni Yol grubunun haftalık toplantısına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!
Sözlerimin hemen başında Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i vefatının 10. yılında anmak istiyorum.
Süleyman Demirel; muhtıralarla, darbelerle, siyasi yasaklarla bastırılmak istenen demokrasimiz için büyük bedeller ödedi.
Allah kendisine rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Değerli arkadaşlar,
Bölgemiz maalesef kötü günlerden geçiyor.
Savaş yoğunlaşıyor, ateş çemberi büyüyor.
Şımarık, arsız, hadsiz, hukuksuz bir terör devletiyle karşı karşıyayız.
Bu devletin karşısında dünya sessiz.
Vaktiyle insan haklarını, uluslararası hukuku dillerinden düşürmeyenler, şimdi hizaya dizildi, bu arsızlığı sadece izlemekle yetiniyor.
Filistin topraklarını işgal ederek yüzlerce yerleşke kurdular, yetmedi.
Batı Şeria’da, binlerce insanı öldürdüler, yetmedi.
Gazze’de, kadın çocuk demeden on binleri öldürdüler, yetmedi.
Lübnan’a defalarca saldırılar düzenlediler, yetmedi.
Esad rejimi devrilip Şam’da yeni yönetim iş başına geldiğinden bu yana, Suriye’yi yüzlerce kez bombaladılar, yetmedi.
Şimdi de gözlerini İran’a dikmiş durumdalar.
Uluslararası toplum şunu hala anlamadı:
İsrail hükûmetine “dur” demediğimiz her gün, bölgemizde yaşanacak başka katliamların önü açılacak, milyonlarca masum insanın hayatı tehlikeye girecektir.
Bakın, tarihle, tecrübeyle sabittir:
Nükleer sorunların nihai çözümü, masada olur, diplomasiyle olur.
Oysa İsrail yönetimi, ABD’nin siyasi ve lojistik desteğini almakla yetinmiyor;
Son günlerde ısrarla ABD’yi bizzat saldırılara katılan taraf olmaya zorluyor.
ABD’nin “saldıran taraf” olarak savaşa katılması tüm bölgeyi ateşin içine atmak demektir.
Buradan uyarımı yapmak zorundayım: Felaket yanı başımızda, insanlık için felaket kapıda.
Bakın arkadaşlar,
İsrail’in İran’a saldırısı, Gazze konusunda dünya kamuoyunun tam da kendi aleyhlerine döndüğü bir dönemde başlamıştır.
Başta Avrupa’daki bazı ülkeler olmak üzere, pek çok ülke, Gazze’deki vahşete ve açlığa sesini yükselttiği bir anda, İsrail İran’a saldırmış, dikkatleri Gazze’den İran’a doğru çevirmiştir.
Televizyonlara baktığınızda artık Gazze yok, İran var.
Halbuki ki, Gazze’de zulüm devam ediyor mu? Aynen devam ediyor.
Filistin Sağlık Bakanlığı’ndan verilen rakamları söylüyorum size,
Gazz’de pazartesi ölen sayısı 20.
Dün ölen sayısı 50.
Bunlar, gıda kuyruğunda beklerken öldürülen siviller, kadınlar, çocuklar.
Vahşet tam gaz devam ediyor.
Bakın, İsrail ile İran arasındaki savaş, iki düzenli ordunun savaşı.
Gazze’de olan, silahsız masum insanların üzerine silahlı askerlerin saldırması.
Çok çok farklı.
Pekii, biz Gazze’yi unutacak mıyız? Asla!
Unutmadık, unutmayacağız!
Bölgemizde yer yerinden oynasa, Gazze’yi hep gündemde tutacağız.
Gazze konusunda bizim iktidar ne kadar sessizse, milletimiz o kadar ayakta.
İktidar ne kadar çekingense, milletimiz o kadar cesur.
İktidar ne kadar yetersizse, milletimiz o kadar maharetli.
Bakın, pazar günü Üsküdar Meydanı’nda toplanan kalabalığı gördünüz.
Millet tek bir ağız oldu, Gazzelilerin yanında durdu.
Siyasi partiler bir oldular, İsrail’in zulmüne dur dediler.
Saadet Partisi’nin değerli yöneticilerine, öncülük ettikleri bu miting organizasyonu için tekrar teşekkür ediyorum.
Tekraren söylüyorum, Gazze’yi unutmayacağız, unutturmayacağız.
Değerli arkadaşlar,
Liselere Giriş Sınavı’nı geride bıraktık.
Öncelikle, sınava giren genç kardeşlerimin hepsine geçmiş olsun diyorum.
İyisiyle kötüsüyle, aylarca çalıştınız ve sınavı geride bıraktınız.
Umut ediyorum emeklerinizin karşılığını alırsınız.
Önümüzde de bu hafta sonu biliyorsunuz üniversiteye giriş sınavları, YKS var.
Gençlerimize, bu sınavlarda da şimdiden başarılar diliyorum.
Allah zihin açıklığı versin, kolaylıklar versin.
Dualarımız, gönlümüz sizlerle.
Evet, YKS’ye günler kaldı.
Ama biliyoruz ki, üniversiteye girmek bir dert, üniversite öğrencisi olmak başka bir dert.
Bakın, pazartesi günü Eskişehir’deydim. Eskişehir demek, bir üniversite kenti demek değil mi?
O gün bir pazar tezgahındaki meyvenin, kirazın etiketini gösterdi bana arkadaşlar:
Bu 2 gün öncesinden Eskişehir’den bir Pazar tezgâhı,
“Kiraz” demiş “tanesi 10 lira” demiş.
[GÖRSEL - KİRAZ]
Düşündüm, hükûmetin üniversite öğrencilerine verdiği burs veya kredi, ayda ne kadar? 3.000 TL.
Günlük ne eder? 100 TL
Yani Eskişehir’de okuyan bir üniversite öğrencisi, hükûmetin verdiği parayla, günde sadece 10 adet kiraz alabiliyor.
Şu duruma bakın, yahu.
Eyy, Erdoğan!
Ülkeyi ne hale getirdiğinizin farkında mısınız?
Üniversiteye öğrencilerine verdiğiniz burs, kredi günde 10 kiraz parası.
Peki, öğrencileri ne yapıyor?
Burs, kredi yetmeyince, banka hesabı açıyorlar, şifresini bir başkasına veriyorlar ve sanal kumar, bahis oynatanlara kendi banka hesapları üzerinden aylık cüzi bir miktar karşılından bir bakıma yol açmış oluyorlar.
O kirli para, muhtaç öğrencilerin hesabından geçiyor.
Yazık değil mi bu gencecik gençlere...
Daha hayata yeni hazırlandıkları bir dönemde, bir yandan kendi mesleklerini öğrenirken, bir yandan da 18 yaşında kirli işlere bulaştırılıyorlar.
Dedim ya, bu sanal kumar bahis meselesini de unutmayacağız, unutturmayacağız…
Bakın daha dünkü hadise, dünkü taze:
Sanal kumar yüzünden kaybedilen bir can daha.
[GÖRSEL - POLİS KADİR]
26 yaşındaki Kadir, kumar borcu yüzünden intihar etti.
Daha kaç canımız gidecek?
Kumar yüzünden daha kaç gencimiz hayatını kaybedecek?
Kadir, borçlarına yetişebilmek için mesai sonrasında da taksicilik yapıyordu…
Biraz önce babası Fevzi Bey’le görüştüm başsağlığı diledim.
Gencecik bir evladımız daha dün sanal kumar yüzünden canına kıydı.
Eyy Erdoğan!
Ülkeyi ne hale getirdiğinizin farkında mısınız?
Ne kadar büyük bir vebalin, günahın altına girdiğinizi görmüyor musunuz?
Önce tuttunuz, bir kuru inatla, ekonominin bütün dengelerini alt üst ettiniz.
Milleti yoksullaştırdınız.
Gençlerin evlenip yuva kurma hayallerini yok etiniz.
Sonra tuttunuz, 1998’de kapatılan kumarhaneleri herkesin cep telefonunda yeniden açtınız.
Ülkede sanal kumar oynatılmasına resmen lisans verdiniz.
Hem de tek imzayla…
Gençlerin hayatı üzerine, gençlerin yarınları üzerine bahse girdiniz…
Bakın arkadaşlar,
Biz aylardır, bu konuyu gündemde tutuyoruz.
Ama Erdoğan hep susuyor.
Her konuda topa giriyor, yeri geldiğinde bir köşe yazarına laf yetiştiriyor ama konu sanal kumar, sanal bahis olunca sus pus…
Çünkü, yaptığını savunacak hali yok, biliyor.
Eyy AK Partili milletvekilleri, teşkilat mensupları!
Dinliyorsunuz burayı biliyorum, takip ediyorsunuz bir gözünüz burada.
Şu genel başkanınızı bir uyarın yahu.
Belli ki menfaat şebekesi Erdoğan’ı ablukaya almış. Bu konuda kafasını kaldıramıyor. Para tatlı geliyor, para
Daha yılbaşında bu sanal kumarın vergisini düşürdüler ya.
Her konuda vergi arttıran hükûmet, sanal kumarın vergisini düşürdü, sırf yandaşına daha çok para kazandırabilmek için.
Bari siz uyarın… AK Partili milletvekilleri, teşkilat mensupları! “Toplumu kendi elimizle çürütüyoruz bu bize yakışmıyor” deyin ya.
Bir tane insaf sahibi, vicdan sahibi yok mu aranızda, bunu çıkıp konuşacak, söyleyecek.
Ama hiç endişeniz olmasın arkadaşlar.
Biz; sanal kumar, sanal bahis denen bu illet, bu ülkeden sökülüp atılana kadar mücadele edeceğiz, vazgeçmeyeceğiz.
Sürekli gündemde tutacağız.
Arkadaşlar,
Ülkemizde bir başka büyük sorun, madde bağımlılığı.
Gençlerimizin yarınlarını karartan, aileleri yıkan bu illet, ülkemizin en acil meselelerinden birisidir.
Gençlere sahip çıkmak, onları doğru yönlendirmek hem bir vicdan borcumuz hem de yarınların nesilleri için bir hayati sorumluluktur.
Bu ülkenin gençlerini, sokaklarını, vicdanlarını hiç kimseye terk etmeyeceğiz.
Evladını kaybeden annelerin, sokakta düşüp kalan gençlerin, çaresizce yardım isteyen babaların sesi biz olmak zorundayız.
Bakın, Türkiye şu anda dünya uyuşturucu trafiğinin en önemli merkezlerinden birisi biliyor musunuz?
Dünyanın hangi ucunda, nerede bir gemiye el konsa, içinden uyuşturucu çıksa; “Nereden geliyor” diye soruyorlar, “Nereye gidiyor” diye soruyorlar, Türkiye.
Uçağa el konuyor dünyanın bir başka ucunda; “Nereye gidiyor, nereden geliyor?” Türkiye.
Hükûmetin, iktidarın böyle bir şeyden habersiz olması mümkün mü ya? Mümkün mü?
Bir şekilde ülkeyi yönetenlerin içindeki bazı insanlarla işbirliği olmadan bu iş bu kadar kolay olabilir mi?
Devleti yönetenler “Ben bu ülkeyi uyuşturucu merkezi haline gelmekten kurtaracağım arkadaş istemiyorum. Bunun alışverişini yapan, trafiğini yapanın canına okurum “dediğinde kuş uçar mı? Uçmaz.
Ama öyle bir niyet yok.
Bakın açık söylüyorum, buradan Sayın Erdoğan'a sesleniyorum, biraz da bildiğim için kendisini sesleniyorum, eğer şöyle bir düşünceniz varsa; “nasılsa birileri bu işten para kazanıyor mu? Bari bu parayı kazanan Türkiye olsun” diyorsanız büyük bir yanılgı içerisindesiniz.
Biliyorsunuz bizim inancımızda bir zararlı madde varsa, insana zararlı madde varsa onu üreten, taşıyan, alan, satan herkes mesuldür, “bana ne kullanandan” diyemezsiniz. Böyle bir şey yok.
Uyuşturucunun her türüne karşı savaşmak ve bu işi durdurmak zorundasınız.
Yarın, değerli arkadaşlar, Yeni Yol milletvekillerimizin bir basın toplantısıyla başlatacağı “Hesap Vakti“ kampanyamızla, yıllardır görmezden gelenlere karşı milletin duruşunu, vicdanın çağrısını tüm kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Ben yarın diyorum ama bugün 17:30’da startı verilecek, yarın bütün medyanın da umut ediyoruz ki, inşallah TRT’nin de TRT’de duyuyordur inşallah buradan, TRT’nin kapsayacağı bir kampanyayla bu işi Yeni Yol grubu olarak başlatıyoruz.
Artık konuşma değil, adım atma vakti.
Artık açıklama yapma değil, çözüm üretme vaktidir.
Artık HESAP VAKTİDİR!
Buradan iktidara sesleniyorum: Neredesiniz?
Bu illet yaygınlaşırken, gençlerimiz bağımlılık girdabında boğulurken, ailelerimiz çaresizce feryat ederken; siz nerede, hangi makamlarda saklanıyorsunuz?
Görüyorsunuz, biliyorsunuz… Ama müdahale etmiyorsunuz?
Seyrediyorsunuz, susuyorsunuz?
Bugün Türkiye’de uyuşturucuya başlama yaşı inmiş 9’a arkadaşlar, 9 yaşına.
Yanlış duymadınız, ilkokul çağındaki çocuklarımız bu belaya bulaştırılıyor.
İlkokulların etrafında torbacılar dolaşıyor.
Sokaklarda çeşit çeşit uyuşturucu satılıyor.
Herkese ve her keseye uygun çeşitleri var.
Son 5 yılda uyuşturucuya bağlı ölümler bu ülkede zirve yaptı.
Ama iktidar hâlâ susuyor, hâlâ izliyor!
Rehabilitasyon merkezleri yetersiz.
Uyuşturucu ile mücadele yetersiz.
Torbacılar emniyet bazen toplanıyor ama bakıyorsunuz onları da mahkemeler salıyor.
Neredeyse her mahallede, her okulda, her ailede; bu illete bulaşmış bir genç var.
Peki iktidar ne yapıyor?
Birkaç afiş, TV’ye bir kamu spotu…
Yetmez!
Bir iki operasyonla göz boyayıp arkanıza yaslanamazsınız.
Bu milleti artık kandıramazsınız!
Toplumun ahlakını, neslin ruhunu koruyamayan bir iktidar; kendi meşruiyetini de koruyamaz.
İktidardakiler! Neredesiniz?
Biz buradayız.
Gençliğimizi zehir tacirlerine, sanal bataklıklara, kumar çetelerine terk etmeyeceğiz.
Gençlik bize emanet.
Ve biz bu emanete sahip çıkacağız.
Bağımlılıkla kararlı bir mücadele başlatacağız.
Gençlerimizi zehirden korumak için elimizden ne geliyorsa yapacağız.
Madde kullanımı, sanal bahis ve diğer bağımlılıkları besleyen tüm zemini kurutacağız.
Bağımlılıkla mücadeleyi sadece bir kurumun değil, hepimizin ortak davası haline getireceğiz.
Aileleri, kamu kurumlarını, belediyeleri, üniversiteleri, sivil toplumu el birliğiyle bu seferberliğe katacağız.
Devletin görmezden geldiğini, milletin vicdanı unutmaz.
İşte biz, o unutmayan vicdanız.
Biz, kaybolan gençliği, yeniden ayağa kaldıracak olan umuduz.
Merak etmeyin, bu karanlık dağılacak.
Gençlerimiz, yeniden aydınlığa kavuşacak.
Değerli Arkadaşlar,
Yılın yarısını tamamlıyoruz. 1 Temmuz tarihi yaklaşıyor.
1 Temmuz’da memurlar, kamu çalışanları, emekliler hep bir ara zam alırlar.
Ancak iki yıldır hükûmet, asgari ücretliler için ara zam uygulamıyor.
Bu yıl, en düşük emekli maaşı için bir hazırlığı henüz görünmüyoruz.
Çünkü o kendi açıkladıkları uyduruk enflasyon kadar maaşın köküne zam yapıyorlar ya! “Maaşın kökü” diye de bir şey öğrettiler millete.
Ama maaşın aslını etkilemiyor, maaşın aslı değişmiyor, en düşük emekli maaşları için.
En düşük emekli maaşları için ayrı bir düzenleme gerekiyor.
Bu ülkede enflasyonun çok düşük olduğu dönemlerde de dahi 1 Temmuz’da hep bir ara zam yapılmıştır.
Ülkede, TÜİK enflasyonun dahi %30’lu %40’lı rakamlarda dolaştığı bir dönemde, 1 Temmuz’da ara zam yapmamak; asgari ücretliden, asgari emekli maaşı alan vatandaşlarımızdan “çalmak” demektir.
Bu ülkede enflasyonu patlatan bu hükûmettir, Enflasyonun sorumlusu bu iktidardır.
Kendi suçunun cezasını vatandaşa çektirmek, zulümdür.
Bakın açık söylüyorum, 1 Temmuz’da ara zammı vermemek, tam bir ”hak gaspıdır”.
İktidarı buradan uyarıyor, büyük bir geçim sıkıntısı yaşayan asgari ücretlimize ve emeklimize hakkını vermeye davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
Bölgemizde ne türden sorunlar olursa olsun, unutmamamız gereken bir hakikat var:
Biz bir oldukça, birlik oldukça karşımızda hiç kimse duramaz.
Unutmayın, kale içeriden fethedilir.
İran-İsrail savaşında görüyorsunuz; İçerden, İran’ın içinden neler neler yapıldığını görüyorsunuz, Allah korusun…
Biz kendi içimize dikkat etmek zorundayız, kalenin içini sağlam tutmak zorundayız.
Biliyoruz ki önümüzdeki aylar, güvenlik konularının ön planda olduğu aylar olacak.
Savaş-çatışma bunlar hep ön planda olacak.
Güvenliğin gerektirdiği her ne varsa, ödün veremeyiz.
Ancak, bunu yaparken, demokrasi ve özgürlük talebimizden de tek bir adım geri durmayacağız.
Çünkü güvenlik, ancak güçlü olmakla sağlanır.
Türkiye’nin güçlü olmasının tek yolu; demokrasidir, özgürlüklerdir, hukuktur, adalettir.
Bunu aklımızdan çıkaramayız, ülkemizin bekası için yüzümüzü daima demokrasiye çevireceğiz.
Çünkü demokrasiden ve özgürlüklerden daha güçlü bir silah yok.
Hukuktan, adaletten daha önemli bir güvenlik politikası yok Türkiye için.
Çünkü, bu bütün diktatörlüklerin, bütün otoriter rejimlerin ve bütün baskıcı rejimlerin elinde bir kozdur arkadaşlar, “Güvenlik riski var siz özgürlükten, hukuktan, adaletten vazgeçeceksiniz. Biraz oralardan tasarruf edeceksiniz. Çünkü güvenlik riskimiz var” Öyle değil ya!
Biz hem güvenlik istiyoruz hem adalet hem de hukuk istiyoruz.
Güvenlik için adaletten, hukuktan, demokrasiden taviz veremeyiz, vermeyeceğiz. Çünkü bunlar önümüze gelecek önümüzdeki günlerde, aylarda. Onun için baştan uyarıyorum.
Bakın, bu gelişmeler, az veya çok, ekonomimizi de etkileyecektir.
Petrol fiyatlarının artması demek, Türkiye için daha yüksek enflasyon ve daha yüksek cari açık demektir.
Böyle zor dönemlerde, ekonomiyi sağlam tutmanın yolu da hukuktan ve adaletten geçmektedir.
Ekonomiyi güçlü tutmak, güçlü bağımsız kurumlarla ve kural bazlı bir yönetim anlayışıyla olur.
Ekonomi yönetiminde keyfi uygulamalara derhal son verilmelidir, tasarrufu artıracak tedbirler alınmalıdır.
Çünkü biliyorum ne diyeceklerini! “Ya ne yapalım savaş çıktı enflasyon arttı arkadaş bizim suçumuz değil” diyecekler. Hazırlıyorlar şimdiden onun gerekçelerini.
Öyle değil! 2008-2009 krizi bu ülkeyi nasıl teğet geçti?
Bütün Avrupa’da bankalar batarken, devletler iflas ederken Türkiye nasıl sağlam ayakta kaldı?
O gün dediniz mi? “Vallahi dışarıdan geldi kriz vurdu kusura bakmayın” dediniz mi? Demediniz.
Niye demediniz? Çünkü o gün sapasağlam bir ekonomi yönetimi vardı. Dürüst ve ehil kadrolar yönetiyordu bu ülkeyi. Onun için demediniz.
En önemlisi de arkadaşlar bakın, savaşa karşı kendimizi hazırlayacak mıyız?
Devletin tasarruf etmesi gerekir mi?
Hodri meydan diyorum; Getirin kamu ihale yasasını Meclis’e, Avrupa Birliği standartlarında bir kamu yasasını, derhal destek verelim, geçirelim ve asıl devlete tasarrufu o zaman sağlayalım.
Dışardan gelecek olumsuzluklara hazırlanmak istiyorsan devlet tasarruf etmelidir, bunun da yolu Kamu İhale Yasası’nı derhal değiştirmektir.
O zaman görün 3 liralık, 2 liralık iş nasıl 1 liraya mal oluyor, tasarruf nasıl sağlanıyor görün.
“Ne yapalım dışardan rüzgâr esti, ekonomimiz bozuldu” demek kolaycılıktır başka bir şey değildir.
Hemen tedbir alın, hemen.
Tedbirde bugün tasarruftur, devletin tasarruf etmesidir.
Ekonomimizi güvence altına almanın en önemli yöntemi, devletin derhal ama derhal, israfı durdurmasıdır.
Biz uyarılarımızı yapıyoruz, tavsiyelerimizi anlatıyoruz.
Umarım ki dinlerler, umarım ki yaparlar.
Bakın arkadaşlar,
Sözlerime son verirken;
Bu aziz milletin her bir ferdine, hala umut var diyen gençlere;
Evladının derdiyle yüreği yanan annelere;
Rızkının peşinde alın teri döken babalara;
Emeğiyle ülkeyi ayakta tutan işçilere;
Ömrünü bu vatana adamış emeklilere sesleniyorum:
Sizleri görüyoruz. Sizleri duyuyoruz.
Staj mağdurlarına, çıraklık mağdurlarına sesleniyorum:
Sizleri görüyoruz, duyuyoruz.
Türkiye’de bütün mağdurları görüyoruz.
Mağdurlar çok, hepsinin farkındayız. Konuşmama başlarken ne dedim? “Adalet” dedim değil mi?
Çünkü devletin olmazsa olmaz ilkesidir adalet.
Devletin temel varlık sebebidir adalet.
Biz, bu ülkenin derdiyle dertlenmeyenlere inat, mağdurların sesi olmak için,
Sizlerin hakkını savunmak için buradayız.
Adaleti gözeten, kul hakkına riayet eden, milletin derdiyle dertlenen bir anlayışla yürüyoruz. Yeni Yol’u bu anlayışla yürüyoruz.
El birliğiyle, gönül birliğiyle, yeniden ayağa kalkacağız.
Çünkü bu milletin mayasında iman var iman, inanç var!
Allah’ın izniyle, hep birlikte başaracağız.
Bu topraklarda yeniden adaleti, bereketi ve kardeşliği hâkim kılacağız.
Rabbim yolumuzu açık, birliğimizi daim eylesin.
Kalın sağlıcakla!
Sağ olun, var olun.