Yurt Dışı Vatandaşlar Eylem Planı
Kıymetli basın mensupları,
Değerli konuklar,
Değerli çalışma arkadaşlarım,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen yurt dışındaki ve yurt içindeki değerli vatandaşlarımız,
Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyor, partimizin Yurtdışı Vatandaşlar Eylem Planımızı açıklayacağımız basın toplantısına hoş geldiniz diyorum.
*****
Yola çıktığımız ilk gün taahhüt ettiğimiz gibi, biz, siyasete yeni gelenekler kazandıran bir parti olduk.
Her alanda ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı, ne zaman yapacağımızı açık açık söylüyoruz. Üstelik bu sözle kalmıyor. Yazıyoruz, takvime bağlıyoruz ve bütçelendiriyoruz.
Yaşanan sorunlara kulak vermekle yetinmiyoruz. Dertleri sadece dinlemekle yetinmiyoruz. Feryatlara “ah vah” deyip geçmiyoruz. Sorumluluğu daha iktidara gelmeden hissediyoruz ve çok detaylı eylem planlarıyla karşınıza çıkıyoruz.
Hatırlarsanız ben hep şöyle söylüyordum:
Toplam 22 eylem planımızı aynı anda yürürlüğe koyacağız diyordum. Yani 22 şeritli yolda gider gibi eş zamanlı olarak her alanda bu eylem planlarımızı uygulamaya başlayacağız. Ve ülkemize gerçek atılımı da işte o zaman yapacağız yaptıracağız diyordum.
Ve hatırlasanız 15 Ocak’ta da bu 22 eylem planımızın bir araya getirildiği fasikül fasikül birleştirilip bir ansiklopedi haline getirildiği lansmanımızı yapmıştık. Ve 15 Ocak tarihinde tüm Türkiye’ye bunları toplu olarak bir lansmanda duyurmuştuk.
22 eylem planı deyip duruyorduk ama…
Partimiz çalışkanlığını durduramıyor.
Arkadaşlarımız hızını alamıyor, üretmeye devam ediyor.
İşte bugün yeni bir eylem planımızla karşınızdayım.
Bu 15 Ocak’taki 22 eylem planının üzerine biliyorsunuz maalesef bizi kahreden ve tüm ülkeyi derin bir yasa boğan 6 Şubat depremi ile karşı karşıya kaldık.
Bu afetin yaralarını bir nebze dindirmek için “Değerlendirme ve Çözüm Raporumuz”u hazırladık. 6 Mart tarihinde de sizlerle paylaştık.
Hatırlarsanız depremden sonra yayınlanan ilk ve en kapsamlı rapordur.
Hem durum analizi var burada deprem ve sonrası durum analizi. Hem de bu depremin yaralarını nasıl saracağız, kısa vadede acil neler yapacağız? Orta uzun vadede depremle ilgili konularda ne tür tedbirler alacağız?
Ülkeyi tekrar nasıl depremle mücadelede ayağa kaldıracağız? 273 maddelik eylem planı ile bunu ortaya koymuştuk.
Bugün ise bugüne dek siyasi partilerin hatta iktidarın pek de ilgilenmediği pek de üzerinde böyle derli toplu bir çalışma yapmadığı bir başka konuyla bir başka eylem planıyla karşınızdayız.
İşte bugün de huzurlarınız da yurt dışında yaşayan insanlarımız için hazırladığımız eylem planımız.
*****
Kimse seslerini duymasa da, siyasetçiler gündemlerine almasa da, yurt dışında yaşayan insanlarımızın pek çok sorunu var.
Emeklilikten askerliğe, araç kullanımından sağlığa, otomatik bilgi paylaşımından yurt dışı seçim çevresine kadar her alanda karşılaştıkları sıkıntılar var.
Ve biliyor musunuz, bizim kendi insanımız, bizim kendi vatandaşımız tüm bu sorunlarla karşı karşıya kaldığında, özellikle son yıllarda gittikçe daha çok yalnız kalıyor.
Yanında kendi ülkesini kendi devletini görmüyor göremiyor.
Sözüm ona “ezilenlerin gür sesi, suskun dünyanın hür sesi” olan kişi, yurt dışındaki insanlarımızı da önemli ölçüde yalnız bıraktı.
Ama biz bu durumu kabul etmiyoruz, kabullenmiyoruz.
İşte, bu son eylem planımızla Almanya’daki, Hollanda’daki, Avustralya’daki, Kanada’daki, Mısır’daki, Lübnan’daki ve daha pek çok ülkedeki vatandaşlarımıza diyoruz ki;
“Türkiye her yerde seninle.”
Biz ülkemizin hiçbir ferdini, dünyanın hiçbir yerinde yalnız bırakmamaya kararlıyız.
Büyük ve güçlü devlet olmanın yolunun tek tek bireylerin gücünden geçtiğini de iyi biliyoruz.
Tek tek insanların fert olarak birey olarak güçlü olmadığı bir ülkede asla uluslararası arenada da güçlü olamayacağını biliyoruz.
Ve bu nedenle, yaşatan ülke olma sorumluluğuyla, nerede olursa olsun, tek bir insanımızı dahi geride bırakmamak için çalışacağız, tüm çabamızı sarf edeceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Dış göç tarihimizin kilometre taşlarından, “ilk işçi göçü”nün şu anda üzerinden neredeyse tam 62 yıl geçmiş durumda.
Hatırlayalım o görüntüleri. Törenle ilk Almanya’ya giden işçilerimizin otobüslere bindirilip uğurlandığı günleri hatırlayalım.
Bugün itibariyle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sayısının 6,5 milyona vardığını söylüyorsak, bunun temellerinin 62 yıl önce atıldığını söylemek yanlış olmaz.
Ekmek parası kazanmak, ailesine bakmak, geçimini sağlayabilmek niyetiyle kısa süreli olacağını düşünerek gitmişlerdi…
Ev sahibi ülkeler de “geçici” gözüyle bakıyorlardı. Dolayısıyla böyle kapsamlı bir politika kapsamlı bir program ev sahibi ülkeler de uygulamıyordu.
Tam da bu sebeple yurt dışına çalışmak maksadıyla giden insanlarımıza “misafir işçi” dendi.
Hem gidenler bunu geçici görüyordu hem de ev sahibi ülkeler kısa bir süreliğine diyordu.
İşte tam da bu sebeple büyük zorluklar yaşandı büyük uyum zorlukları yaşandı.
Kaç nesil geçti, aileler büyüdü ama bu yaklaşım neredeyse 2000’li yıllara dek devam etti.
Çok sorunlar yaşandı ama bunca zaman sonunda, kalıcı oldukları kabul görmeye başlandı. Buna bağlı olarak da uyum ve katılım politikaları geliştirilmeye başlandı.
2000'li yıllar dedim. Ben o dönemde 2003 yılında devlet bakanı iken Almanya'ya bir ziyarette bulunmuştum.
Ve orada yaşayan bizim vatandaşlarımızla toplumumuzla bir buluşma gerçekleştirdim. Dertleştik.
Tabii daha 20 yıl önce oluyor bu. Dertleştik konuştuk.
Bugünkü kadar ne Türkiye tarafında ne Almanya tarafında da bir entegrasyon çabası bir entegrasyon programı yok idi.
Toplantımızın sonunda şöyle yaşlıca bir amca geldi yanıma. Bana dedi ki 'evlat ben 30 yıldır Almanya’dayım. 30 kelime bile Almanca öğrenmedim elhamdülillah' dedi.
Şimdi düşünün 30 sene geçmiş hala bunun geçici olduğunu düşünüyor. Ve hala entegre olmayı reddediyor.
Tabii bu neyin işareti? Kendi kimliğini koruma mücadelesi aslında. Yani ben bu toplumda eriyip gitmeyeceğim kendi kimliğimi koruyacağım diyor.
İşte biz tam da o dönemlerde hükümetin ilk yıllarında bütün vatandaşlarımızın ya da vatandaşlarımız olmasa bile bizimle bağı olan insanlarımızın nasıl bir varlıklarını sürdürdükleri ile alakalı o ülkelerdeki yaşama şartlarının ve statülerinin nasıl olması gerektiği ile alakalı çok yoğun bir çabaya girdik.
Ve asimilasyona karşı ama entegrasyona evet diyen bir bakış açısıyla birçok ülkelerle yoğun temaslarda bulunduk.
Ben bizzat Avrupa Birliği baş müzakerecisiyken yani Avrupa birliği bakanı iken de gittiğim pek çok ülkede hem vatandaşlarımızın vatandaşımız olmasa bile orada yaşayan insanlarımızın kendi ana dilini korumalarının geliştirmelerinin son derece önemli olduğunu, ana dil eğitiminin yani Türkçe eğitiminin mutlaka erken yaşlarda verilmesi gerektiğini. Çünkü ana dilini iyi öğrenmeyen insanların başka dilleri öğrenmekte son derece zorluk çektiğini çekeceğini ifade ederek ülke ülke dolaşıp bunun çalışmasını yapmıştım. Tam 20 yıl önce.
Seneler içinde eğitim amacıyla dışarıya göç de arttı. Yeni iş arayışları, evlilik ve farklı nedenlerle göçler de oldu.
Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci ile özellikle Avrupa ile Türkiye arasındaki insan trafiği çok çok yoğunlaştı.
İnsanlarımızın da yaşadıkları ülkelerdeki öncelikleri ve sorunları farklılaştı.
Evrile evrile bu sorun bugüne kadar geldi.
Tüm bu hakikat apaçık dururken, iktidar, gittikçe büyüyen bu kitleye her konuda olduğu gibi kulaklarını kapattı. Dinlememeye başladı.
Son senelerde ise, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, sadece seçim dönemlerinde hatırlanan insanlar oldu.
Bir kişinin dürtülerine bağlı şahsileştirilmiş dış ilişkilerle, yurtdışındaki insanlarımızın hayatı daha da zorlaştı.
Sürekli kavga eden dünyayla kavgalı itibarı azalan bir ülkenin vatandaşı olmak bizim yurt dışındaki insanlarımız için de daha zor bir ortam oluşturdu.
Bulundukları ortamda bulundukları toplumda aşağılanan, ‘Ya işte sizin Türkiye bakın, sizin yaptığınıza bakın, sizin yine Cumhurbaşkanının söylediklerine bakın’ diye kendi yaşadıkları ülkelerde vatanlarını savunamaz duruma düştüler.
Üstelik, seçim beyannamelerinde üç beş cümle ile yer alsalar da verilen sözler tutulmadı.
*****
Değerli arkadaşlar,
Ülkemizin son yıllarda demokrasiden giderek uzaklaşması, Avrupa Birliği standartlarından da kopmamıza sebep oldu.
Yüzünü Şangay’a, otoriter ülkelere çeviren bir zihniyetle yönetiliyoruz maalesef…
Şöyle bir bakın Sayın Erdoğan’ın dostum diye kucaklaştığı insanlara artık geldiğimiz noktada bunların çoğu kendi ülkelerinde otoriter lider, otokrat rejimlerin başında olan insanlar.
Oysa 2003’te 2004’te böyle miydi?
Bir hatırlayın. O Avrupa Birliğine katılma sürecinde o müzakerenin başlaması aşamasında böyle miydi?
O zaman en yakın en sık görüştüğü kimlerdi?
İngiliz başbakanıydı. İtalya başbakanıydı. Fransa Cumhurbaşkanıydı. Dostum diye onlarla daha sık görüşürdü.
Oysa zihniyet değişip evrilince demokrasiden otokrasiye evrilen bir zihniyete sahip olunca şimdi dostum diye kucaklaştığı insanların çoğu ya monarşilerin başındaki insanlar ya da insanların dar kalıplarda baskı altında yaşadığı ülkelerin başındaki otoriter liderler.
Ne demişler? Arkadaşını söyle ben sana kim olduğunu söyleyeyim.
Ülkemizin uluslararası itibarının giderek yok olmasıyla, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın da sesi kısıldı.
Eskiden hep söylediğimiz “pasaportumuzun itibarı, pasaportumuzun gücü” maalesef yerle bir edildi.
Bakın yıl 2011 2012 2013. Bu ülkenin itibarının zirvede olduğu yıllarda bizim başka ülkelerde yaşayan gençlerimiz ne yapıyordu biliyor musunuz?
Ben gözlerimde kaç ülkede gördüm. Kırmızı bir tişört giyiyorlardı. Üzerinde ay yıldız. Yani bayrağımızın renkleri ve simgeleri ile hazırlanmış bir tişört kocaman bir ay yıldız kırmızı bir tişört gençler yollarda öyle yürüyordu.
Ve herkes onlara ‘takdir ediyoruz sizi’ diyordu.
Şu anda maalesef durum çok farklı.
Ve değerli arkadaşlar, bu politikalarla beraber bu yanlış dış politikayla yanlış iç politikayla beraber dışarıdaki vatandaşlarımız için de bu iktidar bir yük hâline geldi.
Sürekli izah etmeye çalıştıkları, sürekli anlatmaya çalıştıkları gerekçe bulmaya çalıştıkları bir yönetim var şu anda Türkiye’de.
Evet, dediğim gibi bırakın destek olmayı, yük haline geldi. Maalesef…
Tüm dünyada pasaportumuzun gurur vesilesi olduğu, ekonomimizin dünyanın en büyük 16. Ekonomisi olduğu, dünyadaki çatışmalarda “arabulucu” olmamız için davet edildiğimiz o günlerden, bu günlere…
Sayın Erdoğan diyor ya, “neredeen nereye” diye...
İşte güçlü ve itibarlı ülkeden, maalesef zafiyetlerle anılan, itibar kaybına uğramış bir ülke
Demokratik değerlerden, maalesef baskıya, zulme…
Tüm dünyaya arabuluculuk yapan, mazlum insanlara kol kanat geren yönetimden, maalesef kendi vatandaşını dahi yarı yolda bırakan yönetime…
İnanın çok üzülüyorum...
Ama artık değerli arkadaşlar umudum üzüntümden büyük.
Endişeye mahal yok.
Demokratik kazanımlarımıza sahip çıkıp, daha güçlü bir atılım yapacağız ve tam demokrasi ile daha iyi bir hikâye yazacağız arkadaşlar.
Bunu inanın gerçekleştireceğiz. Bütün hazırlıklarda bunun için şu anda. Yaptığımız tüm hazırlıklar bunun için.
Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna sahip olmanın itibar sağladığı günler daha da güçlü şekilde gelecek.
Uluslararası itibarımızı yeniden kazandığımız, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın başı dik bir şekilde, gururla yaşamlarını sürdürdükleri günler inşallah çok yakında.
DEVA Partisi olarak bugüne dek yayınladığımız tüm eylem planlarımız bütün eylem planlarımız bütüncül bir yaklaşımla bunu hedefliyor.
Başaracağız ve bunu biliyoruz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Biz, yurt dışında yaşayan insanlarımızın ülkemizle olan bağlarına büyük önem veriyoruz.
DEVA Partisi olarak bu bağları daha da güçlendirmekte kararlıyız.
Çünkü biz, Türkiye’nin yükselmesinin, ülke içinde veya dışında yaşayan bireylerin tek tek güçlenmesinden geçtiğini çok iyi biliyoruz.
Çünkü biz, Türkiye’nin yükselmesinin, yurt içindeki ve yurt dışındaki insanlarımızın aklıyla, fikriyle, bilgisiyle, birikimiyle olacağını da çok iyi biliyoruz.
İnsanlarımızın fert fert kapasitesi ve tecrübesi, ülkemizin hızla atılım yapmasına ve ilerlemesine büyük katkı sağlayacak, çok iyi biliyoruz.
Bu nedenle; yurt dışında yaşayan insanlarımızın ihtiyaçlarını; onların fikirlerini, önerilerini ve katkılarını da dikkate alarak belirledik.
Yani bu çalışmayı yaparken damdan düşenleri dinledik. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın görüşlerini ve önerilerini aldık.
DEVA Partisi olarak, yurt dışındaki vatandaşlarımızın ülkemizle olan ilişkilerini güçlendirmek için işte böylesine kapsamlı eylem planıyla mümkün.
Dünyanın neresinde olursa olsun, ülkemizin varlığından güç alan bir vatandaşlık ilişkisinin kurulabilmesi amacıyla, kapsayıcı, yarınları kucaklayan bir çalışma ortaya koyduk.
Bize göre güçlü devlet; dünyanın neresinde olursa olsun cebinde Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan her bir vatandaşına güven veren devlettir.
Güçlü devlet; her yerde ve tüm gücüyle vatandaşının arkasında duran devlettir.
*****
Değerli arkadaşlar,
Eylem planımız ile yurtdışındaki vatandaşlarımız için uygulanacak politikaları günlük siyasetin üstüne taşıyacağız ve kalıcı devlet politikası hâline getireceğiz.
Çünkü yurt dışındaki vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldığı konula ve sorunlar uzun vadeli konular.
Türkiye’deki her hükûmet değişişinde eğer bizim politikalarımız değişirse insanlarımızı şaşırtırız kafalarını karıştırırız.
Bu kapsamda neler yapacağız?
Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde Yurtdışı Vatandaşlar İhtisas Komisyonu kurarak vatandaşlarımızın haklarının mevzuat açısından ve yasal zemin açısından güçlendirilmesini sağlayacağız.
Ayrıca yurt dışında yaşayan 3 milyonun üzerindeki seçmenin iradesini doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yansıtmak amacıyla yurt dışı özel seçim bölgesi oluşturup yurt dışı milletvekilliğini getireceğiz.
Yani maden bu vatandaşlarımız yurt dışındayken oy kullanıyorlar kendi ülkelerinde bulundukları sorunlar içinde yaşadıkları sorunlar ve bunların çözümüyle ilgili kendi temsilcileri olacak kendi seslerini duyuracak milletvekillerini bir bakıma TBMM’ye göndermiş olacaklar.
Bu yapısal değişimlerle beraber yurt dışında verilen oylar ile yurt dışındaki vatandaşlarımızın gündemini ve önceliklerini TBMM’ye taşıyan vekiller seçilmesini sağlayacağız.
Böylece yurt dışında verilen oyların Türkiye’de bölgelere dağıtılmasıyla oluşan ve hakkaniyetli temsili zedeleyen durumu da ortadan kaldıracağız.
Yurt dışındaki gençlerimizin ülkemizle bağlarını korumaları adına, “İlk pasaportum” uygulaması ile 30 yaş altı gençlerden pasaport için defter ve harç bedeli almayacağız.
Yani gençler ilk defa gidip bir pasaport için müracaat ediyorsa o müracaatta ne pasaport defter parası var ne harç var. Ücretsiz pasaportunu alacak.
Her yıl 10.000 gencimizi özel programlarla Türkiye’ye getireceğiz. Planlı ve kapsamlı değişim programları için “KÖPRÜ” Eğitim, Gençlik ve Kültür Platformunu oluşturacağız.
KÖPRÜ’yü bu alandaki proje ve desteklerin çatı platformu olarak inşa edeceğiz.
Denklik işlemlerini ve üniversite kabul süreçlerini kolaylaştıracağız.
Meslek diplomalarının karşılıklı tanınmasını sağlayacağız.
Yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın Türkiye’ye getirerek kullandıkları araçlarla ilgili de tedbirler alacağız.
Yine yurt dışında yalayan vatandaşlarımızın cep telefonu kullanma süreyle ilgili konular var.
Biraz sonra Mustafa Bey bunların hepsini detaylı anlatacak. Ben fazla detaya girmeyim bu noktada ama emeklilikle ilgili konularda çifte vatandaşlıkla ilgili sorunlar da dahil olmak üzere bunların inşallah hepsini ele alan bir eylem planını hazırladık.
Ana dilinden bahsettim. Bu konuda gerçekten yapılacak çok çalışmalar var. Neler olacağıyla ilgili yine burada detaylar var.
Yüksek teknoloji ve sağlık çalışanları başta olmak üzere, Türkiye’de ihtiyaç duyulan alanlardaki insan kaynağına katkı sağlamak üzere, “Tersine beyin göçü” ile ilgili hususlar var.
Bunların hepsi ayrı ayrı bölümler halinde yine eylem planımızda var.
Bu plan kapsamında, ekonomik, ticari ve teknolojik ilişkileri geliştirecek projeler ve politikalarla ilgili hususlar var.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, Türkiye'ye yatırım yapmalarını teşvik edecek ve oradaki birikimlerini ilişki ağını ve o katma değerlerini Türkiye’ye yatırım olarak yansıtmalarını oluşturacak adımlar var.
İnsanlarımızın maruz kaldığı ayrımcılık ve yabancı düşmanlığına karşı da tabi ki uluslararası platformlarda sonuna kadar etkin bir mücadele var.
****
Değerli arkadaşlar,
Son olarak, 27 Nisan itibariyle tüm yurt dışındaki vatandaşlarımızı, sandıklara gitmeye ve oy kullanmaya davet ediyorum.
Bu önemli bir vatandaşlık hakkı ama aynı zamanda önemli bir vatandaşlık görevi.
Yani bu hakkı kullanmak önemli ama bunu bir görev bilip sandığa gitmek de bir o kadar önemli.
Demokrasi için, atılım için, özgürlük için, zenginlik için bu tarihi seçimde oy kullanarak, kendilerini demokratikleşmenin parçası olmaya davet ediyorum.
Ben genel hatlarını şöyle sizlerle kısaca paylaşmış oldum.
Bu eylem planının hazırlanmasında emeği geçen başta Sayın Mustafa Yeneroğlu ve çalışma arkadaşları olmak üzere herkese teşekkür ediyorum.
Şimdi sözü, Mustafa Bey’e bırakıyorum eylem planımızın detaylarını paylaşmak üzere.