GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
1. OLAĞAN ÇANAKKALE İL KONGRESİ KONUŞMASI
Çanakkale
1. Olağan il kongresi
DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez Kurul Üyeleri, Çanakkale İl Teşkilatımızın çok değerli Başkanı, Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Sevgili Çanakkaleli gönüldaşlarımız,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan değerli il başkanlarımız, saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Çanakkale Teşkilatımızın Birinci Olağan İl Kongresine hoş geldiniz diyorum.
***
Bugün sizlere piri reisin topraklarından;
Bozcaada’sı, Gökçeada’sı, Troya Antik Kentiyle,
Binlerce yıldır dimdik ayakta duran,
Birliğimizin, direncimizin ve bağımsızlığımızın sembolü olan bu topraklardan, Mustafa Kemal Paşa’nın “Geçilemez” dediği,
Çanakkale’den sesleniyorum.
***
Değerli arkadaşlar,
Sözlerimin hemen başında, bugün biliyorsunuz 25 Kasım. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele günüyle ilgili birkaç önemli hususa değinmek istiyorum.
Değerli katılımcılar;
Kadına şiddet sadece fiziksel şiddet değil. Ekonomik, psikolojik ve sosyal hiç fark etmez. Kadına yönelik şiddetin her türlüsüne karşı bizim topyekün, toplum olarak mücadele etmemiz gerekiyor. Bunun aması yok, fakatı yok, bir gerekçesi yok, olamaz da. Ve bu kapsamda ulusal ve uluslararası hukuka göre gereken tüm caydırıcı tedbirlerin alınmasını da biz DEVA Partisi olarak şart görüyoruz. Başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere kadına yönelik şiddeti engellemek amacıyla oluşturulan tüm uluslararası sözleşmelerin ve ulusal düzenlemelerin de mutlaka korunması gerektiğini düşünüyoruz.
Ve daha iyileri, daha ilerileri yapılıncaya kadar da bu mevcut düzenlemelerin mutlaka korunması hatta daha da ilerletilmesinin yollarının aranması gerektiğini ısrarla, sürekli vurguluyoruz.
Kadına yönelik şiddetin engellenmesi için tüm kadın dernekleriyle, ilgili STK’larla uyum içinde bir çalışma yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ve bu kapsamda, bugünlerde özellikle bazı kadın örgütlerini hedef alan hükûmet üyelerinden gelen açıklamaları, ifadeleri de reddediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Son dönemde yaşadıklarımız ülkemizin içler acısı durumunu apaçık gözler önüne seriyor.
Adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen, ancak aslında tam bir sistemsizlik olan bu sürecin, ülkemizi nasıl bir tıkanıklığa soktuğunu görüyoruz.
2017’deki Anayasa Referandumu ve 2018 seçimleri öncesinde ne demişlerdi, “koalisyonlar dönemi bitiyor”, “hızlı karar alacağız”, “ülkemizi güçlendireceğiz”, “ekonomimizi kalkındıracağız” diyorlardı.
Başkanlık sistemini çalışmış, sözüm ona uzmanlaşmış hukukçuların şu andaki uygulamakta olan bu sistem nasıl sizi desteklediğini, vatandaşlarımızın nasıl bu konuda aldatıldığı apaçık kayıtlarda mevcut.
O gün de inanmamıştık ama, bunların hepsinin boş vaatler olduğunu iki senede çok acı bir şekilde gördük.
“Başkanlık Sistemi gelecek, koalisyon dönemi bitecek” diyorlardı. Bunun nasıl bir aldatmaca olduğunu hep beraber gördük. Şu anda aslında bir koalisyonla yönetiliyor ülke. Çünkü ittifak seçim öncesinde kurulan bir yapı. Seçim sonrasındaki birliktelik ancak siyasi iradeyle, mutabakatla mümkün.
Bakın 2018 seçimlerinde vatandaş oy verdi, ülkeyi yönetsin diye bir cumhurbaşkanı seçti. Ama seçilen cumhurbaşkanı daha sonra tuttu, %10 oy almış bir genel başkana adeta memleketi teslim etti.
Hayretle izliyoruz. Küçük ortak ne söylese, şu anda hükûmetin istikameti o taraf oluyor.
Küçük ortak çete liderlerine methiye düzüyor. Ülkenin Cumhurbaşkanı tek kelime edemiyor. Sözcüsü de kalkıp küçük ortağa mazeret buluyor.
Böyle bir devlet yönetimi olabilir mi arkadaşlar? Bunlar ülkeyi 1990’lara döndürmek istiyorlar, o yasadışı örgütlerin, suç örgütlerinin, organize çetelerin dönemine döndürmek istiyorlar. Biz bunu reddediyoruz, kabul etmeyeceğiz. Bu millet artık ülkenin 1990’lara dönmesini istemiyor. Anladık siz beş adım geri bir adım ileri gidiyorsunuz ama kusura bakmayın ta 1990’lara kadar da bu ters adımlarla bu ülkeyi götüremezsiniz. Buna bu millet razı olmaz.
Milli irade dediğiniz şey, %10 oy almış bir genel başkanın devleti esir alması mı? Bu mu başkanlık sistemi?
Bu küçük ortak da tam bir uyanık. Kâra ortak, ama zarara ortak değil. Ne zaman bir zarar olsa hiç ortalarda görünmüyor. Hatta askıda ekmek kampanyası başlatıyor sanki muhalefetteymiş gibi, “ekmek parasına muhtaç vatandaşlarımız var” diyor. Siz bu başarısızlığa da ortaksınız, kaçamazsınız.
Bir de bu küçük ortak, ülkede Sayın Erdoğan dışında ne kadar siyasetçi varsa, hepsine bağıra bağıra fırça çekiyor. Zamanında Sayın Erdoğan’a da yapıyordu. Onu da unutmadık. Bantı geri sarın, neler neler söylüyordu, ne kadar ağır ifadeler kullanıyordu. Şimdi döndü, zaten bu aralar sık sık görüyoruz, U dönüşleri, 180 derece dönüşler, şimdi döndü.İktidar partisindenmiş, muhalefet partisindenmiş hiç fark etmiyor.
Çete liderleri siyasetçileri tehdit etsin, siz de ekranlardan hakaret dolu, hiddet dolu açıklamalar yapın... siyasetten anladığınız bu mu?
Çok bağırıyorsunuz ya. Bu kadar bağırmanıza gerek olmasın diye önünüze mikrofon koyuyorlar. Artık teknoloji var. Yani insanlar sizi duyuyor, bu kadar bağırmanıza gerek yok.
Bu toplum bağırış çağırış istemiyor artık. Sizin yüzünüzden dünya kadar sorunu var bu ülkenin. Tıpkı 2001’de olduğu gibi ortaklarınızla beraber ülkeyi yine krize soktunuz. Ülkeyi yine batırdınız.
Unutmayın, 2001 krizinde gecelik faizlerin %7500 olduğu, başbakanlık önünde yazar kasa fırlatıldığı günlerde de siz iktidar ortağıydınız. Geldiğimiz bugün vatandaş “eve ekmek götüremiyoruz” dediğinde de iktidar ortağısınız.
2001’deki krizde de ortaktınız, bugün de ortaksınız. Kaçamazsınız.
Vatandaşlarımız bunların konuşulup, sakin sakin çözülmesini istiyor. Artık bıktı bu millet kavgadan, bağırıştan, çağırıştan. Ortada bir problem var, derin bir toplumsal kriz var bunu siz bağırıp çağırmakla, çok gürültü yapmakla örtemezsiniz kusura bakmayın.
Buradan bir çağrı da RTÜK’e yapmak istiyorum. Pandemi dönemindeyiz. Çocuklarımız evlerde. Küçük ortağın yayınlarına 18 yaş sınırı konulsun lütfen. Çocuklarımızın edep ve ahlakını bozacak hakaretlerin, küfürlerin tüm kanallardan yayınlanmasını çok sakıncalı.
Çocuklarımızın evde bağırış çağırış, küfür dinlemesini, siyasetçilerin topluma kötü örnek olmasını istemiyoruz.
Artık bu devir değişmeli.
...
Değerli arkadaşlarım, şu andaki yönetim sistemini anlatırken, savunurken söyledikleri bir başka argüman da “hızlı karar” alabilmek idi.
Oysa adına sistem bile diyemeyeceğimiz bu süreç, tek bir kişinin imzasıyla ülkenin yönetilmesinden ibaret.
Her meseleyi tek bir kişinin bildiğini ve çözeceğini zannediyorlar. 1200 odalı Külliye yaptılar ama o 1200 odada sadece bir odadaki bir kişi karar veriyor her şeye.
Bu koskoca ülke, bu 84 milyonluk ülke tek bir kişinin adeta iki dudağı arasına sıkıştı.
Sözde bir kabine kurdular, bakan atadılar. Hepsi cümlelerine Sayın“ Cumhurbaşkanımızın talimatıyla” diye başlıyor.
Ben sayın bakanlara soruyorum: sizin hiç insiyatif alanınız yok mu? Kendiniz herhangi bir konuda karar verebiliyor musunuz? Ne yapıyorsunuz merak ediyoruz?
Türkiye, tek bir kişi tarafından yönetilemez demiştik. Gördüğünüz gibi de şu anda yönetilemiyor.
...
Değerli arkadaşlar,
Daha düne kadar “güçlü ekonomi”den bahsediyorlardı. “Ülkemiz kanatlandı uçuyor” diyorlardı, “Ülkemiz pik yapıyor, tavana pik yapıyor” diyordu.
Bugün Çanakkale sokaklarıdna dolaşırken bir vatandaşımız: “Bunlar pik yapıyor diyorlar ama ülkemiz dip yaptı,” dedi.
Pik yaptı dedikleri ekonominin haline bakın. Madem pik yaptı da siz niye Merkez Merkezi’nin Başkanını apar topar değiştirdiniz, niye bu işin başına koyduğunuz en yakın akrabanız birdenbire yok oldu, hala ortalarda yok, haber alan var mı bilmiyorum. Devir teslime bile gelmedi. Böyle bir devlet adabı, gelenek var mı? Gelirsin onurunla devir teslimini yaparsın ondan sonra nereye gideceksen gidersin.
Ama “arkam sağlam bana nasıl olsa bir şey olmaz, kayınpeder var” diyor.
Bu ülkenin hazinesinin tam 95. yılındaki borç stokunu, son iki senede iki katına çıkardılar. Bu mudur güçlü ekonomi?
Koca Cumhuriyet Tarihi boyunca oluşan borçlanma kadar, sadece son iki senede ilave borç oluşturmak mı güçlü ekonomi?
Biz bıraktığımızda bütçe açığı 24 milyar tl idi bugün 239 milyar tl. Tam 10 misline katlamışlar.
Dolarda, euroda, faizde, enflasyonda artışı önleyememek güçlü ekonomi mi? Güçlü ekonomi, Merkez Bankası’nın rezervlerini tüketmek mi?
Hayır arkadaşlar. Bu yönetim sistemi için ne söyledilerse hiçbiri gerçek değil.
Adaleti yok ettiler. Özgürlükleri yok ettiler. Baskı iklimini egemen kıldılar. Çete liderlerinin tehditlerine arka çıktılar. Hukuksuzluğu kural haline getirdiler. Sonunda da ülkemizi derin bir borca batırdılar.
Biz, bu ülkeyi tepeden tırnağa fakirleştiren, tek adamcılığı merkeze alan ve halkı görmeyen bu yönetim sistemini değiştireceğiz.
DEVA Partisi olarak söz veriyoruz;
Güçlendirilmiş Parlmenter Sistem ile öncelikle gazi meclisimizi sistemin tam ortasına koyacağız, güçlendireceğiz.
Bu ülke, vatandaşımızın oy verdiği kişiler tarafından yönetilecek. Temsilde adaleti sağlanacak.
Yargımızı bağımsız ve tarafsız bir konuma getirmek zorundayız. Hak arayan vatandaşımız korkmadan yargıya başvuracak. “onun adamı, bunun adamı” diye birilerini bulmaya çalışmayacak.
Her konuda olduğu gibi, ekonomi yönetimini de işi bilenlerle yürüteceğiz. İşini en iyi yapacak kişilerle çalışacağız.
Türk lirasını yeniden itibarlı hale getirip, halkımızın refahını yükselteceğiz.
Her birimizi, bugün doğan bebekleri bile borca sokan varlık fonunu kapatacağız.
Merkez bankası, SPK, BDDK, TÜİK gibi tüm kurumları bağımsız kimliklerine kavuşturacağız.
İsrafa sebep olan hiçbir uygulamaya geçit vermeyeceğiz.
Kamu ihale kanununu tümüyle yenileyeceğiz. Şu anda pervasızca uyguladıkları üç beş şirkete özel ihale usulünü yok edeceğiz. İhale ve satın alma süreçlerini tüm tarafların ve yurttaşların izleyebilmesine açık tutacağız.
Biz gençlerimizin özgür bireyler olduğunu kabul ediyoruz. Öğrencilerin ve gençlerin özgürce yaşaması için, kendileri olmaları için, gerekli ortamı oluşturacağız.
Gençlerimizin hakkettiği eğitimi almalarını sağlayacak ortamı oluşturacağız. Türkiye’nin her köşesine kaliteli eğitim sunacağız.
Öğrencilerin ve gençlerin hızlı internete ücretsiz erişimini sağlayacağız. İnternet hizmetini tüm Türkiye için ucuz ve hızlı hale getirmek için çalışacağız. İnternet kullanımındaki haksız yasaklara, engellere son vereceğiz. Öğrencilerin ve gençlerin kullandığı teknolojik cihazlardan vergi almayacağız.
Dış ilişkilerde akılcı ve barışçı politikalarla, halkımızın menfaatlerini önceleyeceğiz. Dar bir ideolojik bakışa ve şahsileştirilmiş yaklaşımlara son vereceğiz. Bölgemizde ve dünyada Türkiye’nin sözünün gücünü arttıracağız.
Gün aşırı başka bir ülkeyle kavga eden yönetim anlayışını tamamen sileceğiz.
Çünkü değerli arkadaşlarım, bu ülke iyi yönetimi hak ediyor. Bu 84 milyonluk ülke zenginleşmeyi hak ediyor.
Bu ülkenin kadınları ve gençleri özgürlüğü hak ediyor.
DEVA Partisi, tam da bunun için burada, tam da bunun için hazır.
***
Değerli arkadaşlar,
Ekonominin bu kötü durumda olmasının en önemli sebebi, şu andaki yönetimin hukuku çiğnemeyi bir alışkanlık haline getirmesi.
Mafyanın, çetelerin, karanlık güçlerin kol gezdiği,
Cumhurbaşkanının desteğiyle alt mahkemelerin anayasaya uymadığı bir dönemde, hukuk reformundan bahsediyorlar.
Beş adım geri, bir adım ileri adım atarak yürümeye başladılar.
Şimdi bakıyorsunuz “insan hakları eylem planı” hazırlığı yaptıklarını söylüyorlar. Ama bal bal demekle ağız tatlanmıyor. Hukuk hukuk deyince, insan hakları ihlalleri durmuyor.
Bakıyoruz açıklamalarına;
İnsan hakları eylem planı hazırlıyorlarmış, bu kapsamda insan haklarını konularını “ekonomik hayatın paydaşlarıyla” tartışacaklarmış. Siz insan haklarını tamam taraflarla konuşunda niye önce ekonomik taraflar? Çünkü ”Ekonomiye iyi gelecek kadar insan hakkı, kurtaracak kadar insan hakkı.” Bunun bir uluslararası standardı var, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler var, Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi var.
Üye olmak için uzunca bir süredir Türkiye’nin yolunda olduğu Avrupa Birliği’nin bir sürü standardı var bu konuda. Yapılacak belli. Niye ekonomik aktörlerle konuşuyorsunuz; “Bize söyleyin ne kadar ekonomiyi kurtaracaksa o kadarını yapalım yeter.” Böyle zihniyet, insan hakları anlayışı olamaz.
Ekonomi dibe vurunca akıllarına insan hakları geliyor demek.
Yani bu ülkenin petrol kaynakları, doğal gaz kaynakları olsa, hazırı satıp parasını yiyip dağıtarak yönetseler ekonomiyi, akıllarına insan hakları falan da gelmeyecek.
Laf aramızda, öyle yapan epeyce ülke var etrafımızda. Gıptayla bakıyorlar, “keşke bizde de petrol olsaydı da biz de öyle yapabilseydik” diye.
Peki şu son günlerde ne vaat ediyorlar?
Piyasa mekanizmasında rekabetçiliğin sağlanmasını, mülkiyet hakkının korunmasını ve sözleşme serbestisini vaat ediyorlar.
Arkadaşlar, hani bir söz vardır: “uyan da balığa gidelim”.
Ya, Mülkiyet Hakkı, bundan 800 sene önce yazılan insan hakları belgelerinde yer alıyor. Siz yeni mi keşfettiniz? Sözleşme hukukunu, Mülkiyet Hakkını ayaklarınızın altında çiğnedikten sonra, ekonomi dibe vurunca mı aklınıza geliyor?
21. Yüzyılda Türkiye’yi düşürdükleri durum bu: Mülkiyet hakkı konusunda adımlar atılacağını vaat ediyorlar.
Bu arada bu vaadin de ne olduğu belli değil. Üzerinden günler geçti, yapılan tek bir şey yok.
Yine bol bol laf var, icraat yok. Biliyorsunuz laf üretmeyi çok iyi biliyorlar. Büyük ortak, küçük ortak; ikisinin de tek mahareti bu. Zaten küçük ortağın da bugüne kadar Türkiye’ye faydalı ne yaptığını ben düşünüyorum, arkadaşlara da soruyorum, cevap yok.
Bu arada insanların başına neler geliyor, umurlarında bile değil.
Ülke özgürlüklerini yitirmiş, umurlarında değil. Vatandaş fakirleşmiş, umurlarında değil.
Ama biz görüyoruz, biliyoruz. Çünkü biz her gün sokaktayız. Onlar sokağa çıkamıyor. Bir kere çıktılar, onda da “eve ekmek götüremiyorum” diyen vatandaşla karşılaştılar. Cevap: “Abartma, keyif çayı iç.”
Biz halkımızı dinliyoruz. Halkımızla beraber bu ülkenin sorunlarını çözmek için hazırız!
***
Değerli arkadaşlar,
Şimdi ekonomiyi dibe batırdıklarını anlamaya başlayınca, Avrupa Birliği’nden de söz etmeye başladılar.
Pabuç pahalı tabii. Senelerce “Eyyy batı” diye diye ülkeyi içe kapattılar.
Avrupa Birliği’ne “biz yolumuza, sen yoluna” diye meydan okuyup durdular. Geçen dün de kalkmış, “biz kendimizi Avrupa Birliği’nde görüyoruz,
geleceğimizi Avrupa ile birlikte kuracağız” diyorlar.
Defalarca söyledik; kavga etmeyin, Türkiye’nin “sözünün gücünü” artırın, sorunlarımızı diplomasiyle çözün deyip durduk.
Nihayetinde bu konuda da bizim sözümüzü tekrar etmeye başladılar.
Hani diyoruz ya kopya çekiyorlar diye. Lafta yine kopyaya devam. İcraatta bir şey görmedik tabii henüz.
Diyoruz ki, senelerdir tüm dünyayla kavga eder hale geldiyseniz, problem karşı tarafta mı yoksa sizde mi diye bir düşünmek lazım.
Sanki yıllardır Avrupa düşmanlığı yapan başkalarıymış gibi, hiçbir şey olmamış gibi, Cumhurbaşkanı birden ani bir viraj aldı, U dönüşü yaptı.
Yahu siz iktidara yeni gelmediniz. Batıyla kavga eden, ülkeyi içe kapatan, tüm ülkeyi kendi şahsınızı merkeze alarak yöneten sizsiniz.
Bu zihniyet nedeniyle ülkenin varlıkları tek tek yok oluyor.
Doğruları yaparsanız biz de takdir ederiz. Ama önce milletimize bir cevap verin.
Anlıyoruz, bu U dönüşünü yapacağınızı söylüyorsunuz, 180 derece döneceğinizi söylüyorsunuz da sizin bunca zamandır Avrupa’yla, Avrupa Birliğiyle, NATO’yla, batıyla yaptığınız kavgaların bu milletin sırtına yüklediği maliyet ne olacak?
S400 füzelerine milyarlarca dolar para verdiniz, kullanamıyorsunuz. F35 savaş uçaklarına milyarlarca dolar para verdiniz, onları da alamadınız.
Hem milyarlarca doları kaybet hem F35’leri kaybet hem de S400’leri. Bu mu dış politika. Bu mu güvenlik politikası?
Bu millete bir açıklama borcunuz var.
Hukuktaki, ekonomideki, dış politikadaki, güvenlik politikalarındaki yanlışların bu millete ödettiği bedelle ilgili bir açıklama borcunuz var.
Bu yanlışlarınız yüzünden bedel ödeyen bu millete hiç açıklama yapmayacak mısınız?
Yanlış adımlarınız soncunda yoksullaşan vatandaşlarımıza, umudunu yitiren gençlerimize, ne olduğunu anlatmayacak mısınız?
Biz bunu kabul etmiyoruz! Doğmamış çocuklarımızı borçlandırdınız. Bu ülkenin vatandaşlarının alın teriyle kazandığı ve devletine ödediği vergileri çarçur ettiniz.
Hani eskiden vergiler için reklam yapılırdı, hatırlıyorsunuz değil mi? “Ödediğiniz vergiler yol, su, elektrik olarak size geri dönecek denirdi.”
Şimdi ne oluyor? Bizim o vergilerimiz nereye gidiyor?
Ben bir kısmını söyleyeyim: mesela biz bıraktığımızda 53 milyar lira olan devletin faiz ödemesi önümüzdeki yıl 179 milyar liraya çıkacak. Ödediğimiz vergilerden ciddi bir miktarı artık faiz ödemesinde kullanıyorsunuz. Aradaki fark tam bir Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi, yani faizler bu kadar artmasaydı, yanlış ve kötü yönetim yüzünden artmasaydı, devletin elinde şu andaki Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan bütçe kadar kaynak olacaktı. Yani öğretmenlerimizin maaşını ikiye katlamak mümkün olacaktı.
Şimdi o para nereye gidiyor? Faize.
Bu yüksek faizi ödemeden finansman bulamıyorsunuz artık.
Bu milletin bilmeye hakkı var. Vergi gelirlerini nerelere harcadınız, nasıl bu hazineyi borca soktunuz, bunları açıklamanızı bekliyoruz.
***
Saygıdeğer yol arkadaşlarım,
Ekonomimiz yirmi yılın en kötü seviyesinde.
İş yok. Gençler işsiz. Yatırımlar durdu.
Birçok sektör pandemi nedeniyle alınan önlemlere uygun olarak kepenklerini indirdi.
Geçen mart ayında esnafımızın erteledikleri ödemeleri vardı ya, kasım’da aralık’ta onların ödemesi geldi.
Şimdi yine eski borçlar için bir yapılandırma çıkardılar. Esnafa diyorlar ki eski SGK ve vergi borçlarını yapılandıralım, ilk taksiti de hemen ocak sonunda öde.
Yahu el insaf. Mart’ta ötelediğiniz borcun taksitleri geldi.
Zaten kira, stopaj, elektrik derken sayaç çalışmaya devam ediyor.
Vatandaşımız günlük geçimini sağlayamıyorken, siz bir de dünün borçlarını şimdi ödesin diye boğazına yapışıyorsunuz.
İşyerlerinin bir kısmı zaten kapalı. Bir kısmı açık, ama günler siftahsız geçiyor.
Esnafımız ne kazanıyor da neyi ödeyecek? Ekmek alamıyor bu millet. Küçük ortağa bir sorun, neden askıda ekmek kampanyası yapmış. Bu millet aç.
Çarşı pazarın fiyatını bilmiyorlar. Etin fiyatını bilmiyorlar.
Arkadaşlar, bunlar artık esnafın halini unuttu, ev hanımlarının halini unuttu, öğrencilerin halini unuttu, öğretmenlerin halini unuttu, açın halini unuttu.
Pandemi nedeniyle birçok işletmeyi kapattılar ya hani. Hiç destek vereceklerini açıkladılar mı? Duydunuz mu? İşletme sahiplerimiz, o işletmelerde çalışanlar ne ile geçinecek?
Geçtiğimiz günlerde bir araştırma şirketi sormuş vatandaşa “mevcut birikiminizle ne kadar süre geçiminizi sağlayabilirsiniz” diye. Vatandaşımızın %39’u “hiç sağlayamam” demiş. 1-2 ay diyenler ise %25.
E siz bu işyerlerini nasıl kapatıyorsunuz? Neye güvenerek kapatıyorsunuz? Vatandaşımız diyor ki “birikimim yok.” Vatandaşımız diyor ki “gelirim olmazsa yaşayamam.”
Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir. Devlet, vatandaşı açlığa mahkum edemez, sosyal destek sağlamak, yardım etmek zorundadır.
Toplum tepeden tırnağa yoksullaşıyor, bunlar farkında değiller.
Salgın nedeniyle canının derdiyle uğraşan vatandaşlarımızın adeta yakasına
yapışıyorlar “vergi vergi” diye, “SGK primlerini” öde diye. Değerli arkadaşlar,
Bize ders vermeyin diyorlar ama derse çok ihtiyaçları var. Bunları söylemek zorundayız. Çünkü esnafı bilmiyorlar, koptular.
Ev ödevlerini ellerine tutuşturuyoruz, daha ne bekliyorlar?
Yıllarca ekonomiyi yönetmiş ve bu ülkeyi ekibiyle beraber krizlerden çıkarmış bir kardeşiniz olarak söylüyorum; yapılacak şey çok açık:
Derhal ama derhal küçük işletmelerin tüm vergi, stopaj ve SGK prim ödemelerini pandeminin etkisi bitene kadar erteleyin.
Pandemi sonrasında da bu ödemeleri uzun vadeye yayın. Kredi borçlarını, en az bir yılı ödemesiz olmak üzere, uzun vadeli olarak yeniden yapılandırın.
Esnafımıza, küçük işletmelere, kapalı kaldıkları dönem boyunca derhal kira desteği sağlayın.
Ancak böyle bir yeniden yapılandırma esnafımızı rahatlatır. Uzun vadeli ve kesinlikle sıfır faizli yapılandırma.
Değerli arkadaşlarım,
Bu kötü yönetimin sonu yaklaşıyor.
Bugünkü iktidar, miadını doldurdu.
Artık türkiye’nin bir DEVA’sı var. DEVA Partisi hazır.
Emaneti teslim almaya geliyoruz!
Biz ülkemizi topyekun refaha erdirmeye geliyoruz!
***
Değerli Çanakkaleli hemşerilerim,
Kaz dağları sadece Çanakkale’nin değil, tüm ülkemizin nefesi.
Ormanları, tarım alanları, su varlıkları ve barındırdığı tarihi ve kültürel alanlarla bir doğa harikası.
Dünyada sadece bu bölgede olan 32 bitki türü var. Tema vakfının resmi verilere dayanarak hazırladığı rapora göre, maalesef, kaz dağları yöresinin yüzde 79’u maden arama ve işletme için ruhsatlandırılmış durumda.
Bu yönetim, maalesef çevrenin nasıl bir zenginlik olduğunu bilmiyor. Fakat vatandaşlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımız temmuz 2019’dan bu
yana “su ve vicdan nöbeti” gibi eylemlerle kaz dağları’na sahip çıktı.
DEVA Partisi olarak biz de doğa ve tarihin buluştuğu Kaz Dağları’na sahip çıkmaya devam edeceğiz. Ormanlarımızı, tarım alanlarımızı, doğa ve kültürel varlıklarımızı korumak hem bugünümüz hem de yarınımız için, öncelikli olacak.
Onlar doğaya bakarken hemen rant gözlüklerini takıyor, biz doğaya gözümüz gibi bakacağız.
Bölgeye yapılacak yatırımların doğal yaşama zarar vermemesi için gereken tüm planlama ve denetimleri yapacağız.
DEVA Partisi iktidarında ranta ve doğa yıkımına dayalı projelere geçit vermeyeceğiz.
Ormansızlaşmanın ve biyoçeşitliliğin azalmasının ekolojik yıkımın temel sebepleri olduğunu biliyoruz.
Çocuklarımıza yaşanabilir bir çevre bırakma sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Canlı ve cansız tüm varlıkları koruyacağız.
Değerli arkadaşlarım,
Tüm ülkemizde olduğu gibi işsizlik Çanakkale’nin de en öncelikli sorunlarından biri. Gençlerimiz iş bulamıyor. Gençlerimiz umutlarını yitiriyor.
Mevcut yönetim, iş sahalarını geliştirebilecek politikalar üretmiyor. Çanakkale’nin özellikle tarım ve hayvancılık alanındaki potansiyeli, büyük bir iş imkanı sağlayabilecekken yanlış politikalar nedeniyle bundan faydalanmak mümkün olmuyor.
Bırakın yeni istihdam alanlarını hali hazırda çiftçimiz bile geçinemiyor. Kura bağlı olarak yem, gübreye, mazota, ilaca devamlı zam yapılıyor ama Çanakkaleli üreticimiz ürünlerini satamıyor.
Bir örnek vereyim. Yenice ilçemizin tarımda geçim kaynaklarından kapya biber, üreticileri hüsrana uğrattı. 2018-2019 yıllarında 2 lira olan kapya biber bu sezon 70 kuruşa satın alındı.
Her şey pahalanıyor, masraflar, maliyetler artıyor ama üreticilerimiz ürettiklerini satamıyor.
Yine Çanakkalemizin meşhur domatesi, bu sene tarlalarda kaldı. Çünkü tarım ilaç maliyeti öyle yüksekti ki çiftçimiz bunu karşılayamadı.
Tüm bunlar doğru ekonomi ve tarım politikalarıyla kolayca çözülecek sorunlar arkadaşlar. Ancak bunlar beceremiyorlar.
Biz deva partisi olarak, çiftçilerimizin gelirlerini öngörülebilir ve istikrarlı kılmayı hedefliyoruz.
Tarım meslek liseleri açacağız. Bu liselerden mezun olan gençlere destekler sunacağız. Böylece mesleğin gençleştirilmesini, gençlerimizin tarımla zenginleşmesini, ülkemizin kaliteli tarım ürünlerine ulaşmasını sağlayacağız. Gençlerimizin, iş bulmak umuduyla başka yerlere göçmesine gerek kalmayacak.
Bozcaada ve Eceabat bölgesinde yaygın olan üzüm bağlarına yönelik destek ve teşvikleri sağlayacağız. Üreticilerimizin mağdur olmaması için çalışacağız.
Pandemi döneminde esnafımızın mağduriyetinden söz ettim. Bir de Çanakkale’deki 50 bin civarında öğrenci üniversiteye gelemeyince restoranlar, esnaf büyük bir kayba uğradı. İşletme sahiplerine destek ise sağlanmıyor.
Çanakkale’de altyapı sorunları nedeniyle su baskınları da sık sık görülüyor. Bunların hepsi doğru şehirleşme, alt yapı politikaları ve imar kuralları ile hızla
iyileştirilmeli.
O yüzden biz deva partisi olarak afete duyarlı kentleşme ve planlama modelinden taviz vermeyeceğiz.
Çanakkale’nin öncelikli sorunlarından biri de deprem arkadaşlar. Sosyal konutlar’da 13 binaya riskli yapı raporu çıkmasına rağmen adım atılmıyor. Ne bekleniyor? Deprem olması mı bekleniyor? Depreme karşı hazırlık için merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin uyum içinde koordineli bir şekilde çalışması gerekir.
Şehirleşme demişken, şehrimizin otopark sorununun da farkındayız. Buna bağlı olarak oluşan şehir içi trafiği de vatandaşlarımızı mağdur ediyor.
Biz, doğru şehirleşme politikalarını hayata geçireceğiz. Her şehrin kendi kimliğine ve yapısına uygun olarak şehirleşmesini ve vatandaşlarımızın günlük hayatının kolaylaşmasını hedefleyeceğiz.
Hastanenin şehirden uzak olması da bir başka sorun.
Çanakkaleli hemşerilerimizin sağlık hizmetine erişimi önündeki engelleri azaltmak için, kaldırmak için de çalışacağız.
Değerli arkadaşlar, bunların derdi vatandaşın sorununu çözmek, hizmetlere kolay ulaşmasını sağlamak değil artık. Ne zaman inşaat yapılacak olsa ilk akıllarına gelen rant.
Güzel Çanakkalemiz, turizm gelirlerinden de yeterli payı alamıyor. Üç tarafı denizlerle çevrili, tarihi Gelibolu Yarımadası, Troas Bölgesi, Troya, Assos, Babakale, Adatepe, Parion, Bozcaada, Gökçeada, Küçükkuyu, Saros, Kazdağları gibi tarihi ve doğal güzelliklere ev sahipliği yapan Çanakkale’de turizmin gelişmesi için teşvik ve yatırımların yapılması gerekiyor.
Bu çerçevede büyük bir yat limanının olmaması da ciddi bir eksikliğe sebep oluyor.
Biz şehrimizin aynı zamanda yaşlı ve engelli dostu olmasına da özen göstereceğiz. Şehrimizin sokaklarının her yaştan insanın kolay yaşayabileceği bir niteliğe bürünmesi için, mahalle aralarında sosyalleşme alanlarının oluşturulması için çalışacağız.
Çanakkale’nin de tüm Türkiye gibi demokrasiye ihtiyacı var. Atılıma ihtiyacı var. Çanakkale’nin DEVA’ya ihtiyacı var sevgili arkadaşlar!
DEVA hazır!
Soruyorum şimdi, Çanakkale hazır mı?
***
Saygıdeğer arkadaşlar;
DEVA Partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle işçilerle, esnafla
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli.
Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.
Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var, Çanakkale’nin DEVA’sı var ve biz hazırız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.