26 Ocak 2024 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Yalova Basın Toplantısı Konuşması

26 Ocak 2024

 
Ali Babacan Yalova Basın Toplantısı
 
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
 
Değerli il başkanımız, ilçe başkanlarımız, 
 
Teşkilatımızın çok değerli mensupları,
 
Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarımızın değerli temsilcileri, kıymetli muhtarlarımız,
 
Sevgili basın mensupları,
 
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor,
 
Bugünkü Yalova’da düzenlediğimiz basın toplantımıza hoş geldiniz diyorum.
 
*****
 
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen vatandaşlarımıza da buradan, Yalova’dan selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum.
 
*****
 
Değerli vatandaşlarım,
 
Çınarcık’ıyla, Altınova’sıyla;
 
Dipsiz Göl’üyle; Erikli Şelale’siyle;
 
Yeşiliyle, mavisiyle; doğasıyla kültürüyle;
 
Güzel şehrimizde, Yalova’da bugün sizlerle beraberiz.
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Tabii Yalova’dayız, Yalova’nın can yakıcı sorunları var, sıkıntıların hepsinin farkındayız ama var bir de ülkemizde 85 milyonu ilgilendiren, herkesin günlük hayatına dokunan çok önemli gelişmeler yaşanıyor. 
 
Dün ne oldu biliyorsunuz:
 
Dün, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplandı ve politika faizini bir kez daha artırıldı, %45’e çıkarttı. 
 
Böylece, Merkez Bankası 8 ayda 8 kez faiz artırmış oldu.
 
Seçimler hatırlayalım, geçen sene mayıs ayında yapıldı ve Haziran’ın ilk yarısında yeni ekonomi yönetimi oluştu. Hemen haziran ayında faiz artışları başladı. Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık, Ocak; 8 ayda 8 kere faiz arttı ve faiz artışı konusunda haberler çok yoğun değil mi? 
 
Yani dün öğleden sonra başladı, gece boyu bütün haber bültenlerinde bu en önemli konulardan birisi olarak işlendi. 
 
Herkes konuştu, iktisatçılar yorumlar yaptı. 
 
Ama bu konuda konuşan köşe yazarlarına dahi, gazetede çıkan bir köşeye dahi laf yetiştiren, kendi partisinin gençlik kollarına, bir ilçe gençlik kolları başkanına kadar müdahale eden o kişiden tek bir ses yok. 
 
Zaten seçimlerden bu yana kendisinden faizle ilgili hiçbir şey duymadık ne hikmetse. Uzmanlık alanı ekonomi değil miydi? “Ben ekonomistim” demiyor muydu? Böylesi önemli bir konuda ülkenin cumhurbaşkanının sessiz kalması gerçekten çok dikkatle takip etmemiz gereken bir konu. 
 
“Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” diye bir tekerlemesi yok muydu, sürekli bunu işlemiyor muydu? 
 
“Nass” demiyor muydu?
 
“Sana bana ne oluyor, Nass var” demiyor muydu? 
 
“Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselmez” demiyor muydu?
 
Merkez Bankasını tamamen kendisinin talimatlarıyla yönetmiyor muydu?
 
Ehil kadroların bağımsızca aldığı kararlara sinirlenip seçim öncesi, onları görevden almıyor muydu?
 
Merkez Bankası Başkanlarının biri gidiyordu, biri geliyordu.
 
Şimdi bir cevap vermesi lâzım:
 
2018’den beri, tek imzayla tek yetkili kişi Sayın Erdoğan’ın kendisi. 
 
Bunu çok istedi, “bütün yetki bende toplanmalı” dedi. 
 
2017 referandumu, 2018 seçimleri derken neredeyse 6 yıldır ülkeyi tek imzayla, tek yetkili olarak yönetiyor. 
 
Seçimlerden bu yana 8 ayda 8 kez faiz artırmak doğru mu, değil mi?
 
Bu faiz artışlarını Sayın Erdoğan destekliyor mu, desteklemiyor mu? Tık yok, ses yok. 
 
Dikkat edin, koskoca ülke, 85 milyon insan onun kararlarıyla açlık, yoksulluk yaşarken bu sorulara cevap vermesi gerekiyor. Ya hangisi doğru? 
 
Merkez Bankası 8 ayda faizleri %8,5’tan %45’e çıkardı değil mi? Bakın Merkez Bankası çıkardı diyoruz. Haberler hep “Merkez Bankası yaptı, etti” ya. 
 
Merkez Bankası Başkanı’nı atayan o değil mi? İşine gelmiyorsa bu gece hemen kulağından tutup, “sen kalk bakayım oradan” deyip başka bir Merkez Bankası Başkanı’nı oturtamaz mı? 
 
Yetki elinde ama tık yok, Merkez Bankası artırdı. 
 
Kendi bilgisi dahilinde yapılıyor arkadaşlar bu işler ama sadece susuyor. 
 
Ben diyorum ki kendisine “ya Allah aşkına çıkan, bir açıklayın.”
 
Faiz sebep enflasyon sonuçsa faizi arttırarak siz enflasyonu daha da mı arttırmak istiyorsunuz? 
 
Çünkü tam 5 yıl boyunca bu tezi işlemedi mi?
 
Ha yok bu tez hatalıysa, yanlış bir tez ortaya koyduysa 7 senedir, -ki 7 sene önce başladı- 7 senedir dayattığınız bu tezin sebep olduğu bu tabloyla hiç yüzleşmeyecek misiniz? 
 
Koskoca millet 85 milyon izliyor. 
 
Ben soruyorum kendisine “ya hata yapmışım, doğrusu buymuş” demeyecek misiniz? Faiz artışı doğru bir şey mi, yanlış bir şey mi? 
 
Bakın çok basit bir şey soruyorum ya buradan, Yalova’dan, bu salondan kendisine soruyorum, doğru mu, yanlış mı?
 
Ama susuyor arkadaşlar, susuyor. 
 
Sadece ben sormuyorum bunu esnafımız soruyor, çiftçimiz soruyor, sanayicimiz soruyor, bu ülkenin vatandaşı olan herkes soruyor, 
 
Sayın Erdoğan gibi bir ekonomistin ne düşündüğünü insanlar merak ediyor arkadaşlar. 
 
Tutumunu açıklamadığı sürece de bu ülkede güven oluşmaz. Öyle kaçak güreşmek yok ya, öyle yok. Madem tek yetkilisin, çıkıp açıklayacaksın.
 
“Evet, ben yanlış yapmışım. Bugünkü doğru” diyeceksin ya da diyeceksin ki “ben bunlara aslında katılmıyorum. Şimdilik göz yumuyorum ama bakalım ne olacak” diyeceksin ama bir açıklama yapacaksın yani. 
 
Seçimden önce her gün faizden bahsedip, bir de insanlarımızın gerçekten en hassas olduğu, insanlarımızın dini inançlarını istismar ederek, “Nass var, tabii ki faiz inecek” deyip, seçimden sonra 8 ayda 8 kere faiz artırmanın açıklamasını yapmak zorunda.
 
Böyle bir şey olmaz ya yazık, günah bu insanlara. 
 
Şu anda Merkez Bankası ne yaparsa yapsın arkadaşlar, insanlar güvenmiyor. 
 
Çünkü ne diyorlar? “Ya Erdoğan bugün böyle belki de sabrediyor ama belki de pat diye kafası atacak. Yarın hepsini görevden alacak.”
 
Daha önce yapmadı mı? Laf dinlemiyordu diye Merkez Bankası başkanlarından kaç tanesini görevden almadı mı? 
 
Cumhurbaşkanı, Demokles’in kılıcı gibi kararname yetkisini ile Merkez Bankası’nın kafasında böyle kalemi sallanıp duruyor. “Bir gece ansızın” deyip duruyordu ya “bir gece ansızın.” Seçimden önce deyip duruyordu “bir gece ansızın.” 
 
Seçimden sonra onu da hiç duymaz olduk. Ha bakın seçimden önce dikkat edin arkadaşlar istismar konularına bakın istismar konularına.
 
Dini hassasiyetlerin istismarı, ne diyor, “Nass” diyor değil mi? Seçimden sonra tam tersini söylüyor. 
 
Seçimden sonra insanlarımızın milli hassasiyetlerini istismar ediyor. Ne diyor Yunanistan’a? “Bir gece ansızın gelebilirim” diyor. Hepsi videolarda, kayıtlarda. Sonra gidiyor Atina’ya, “ya ben onu sizin için söylememiştim” diyor. 
 
Böyle bir şey olur mu ya? İstismar, istismar, istismar…
 
Soruyorum:
 
Şu anda ekonomi yönetiminin faiz kararları hakkında ne düşünüyorsunuz Sayın Erdoğan? Soruyorum.
 
Susuyor.
 
Siz susunca halkımız neler olduğunu görmüyor zannetmeyin.
 
Siz sustukça, “ya ben bu işten belki sıyrılırım, şöyle kimsenin gözüne çarpmadan belki bu işi atlatırım” zannetmeyin. 
 
Biz hatırlatacağız ya sürekli hatırlatacağız, kaçamazsınız. 
 
Zaten hiç merak etmeyin, sizin ekonomiyle ilgili yaptıklarınızın sonucunu halk her gün sokağa çıktığında görüyor;
 
Simit fiyatına bakıyor, sizi görüyor;
 
Peynir fiyatına bakıyor; sizi görüyor,
 
Kirasına bakıyor, sizi görüyor; 
 
Artık alma hayali, umudu bile kalmayan evlere bakıyor, sizi görüyor;
 
Gençlerimiz “bir ömür çalışsam biriktireceğim parayla şu arabayı alamayacağım” diyor. O arabaya bakıyor ve sizi görüyor. Susarak kaçamazsınız… 
 
Unutmayın:
 
Halk sizin ne yaptığınızdan haberdar, baktığı her yerde sizi çook çok iyi görüyor.
 
*****
 
Değerli arkadaşlar;
 
Gazeteciler on iki yaşında bir çocukla, bir öğrenciyle röportaj yapıyor;
 
Öğrenci kardeşimiz ne diyor? “Simit yiyemiyorum” diyor.
 
“Günlük harçlığım 20 lira” diyor.
 
“Öğlenden önce simit alırsam, öğleden sonra aç kalıyorum” diyor.
 
Sosyal medyada görmüşsünüzdür, bazı televizyon kanallarında görmüşsünüzdür bunu.
 
Harçlığıyla bir günü tok geçiremeyen bir çocuktan söz ediyoruz.
 
Sayın Erdoğan, faiz konusunda sussanız ne, susmasanız ne?
 
Bugün ilkokul öğrencileri, ortaokul öğrencileri bile sizin yanlış kararlarınızın ceremesini çekiyor.
 
İşte en son OECD araştırmasını açıkladı. Bütün OECD ülkelerinde yaptıkları araştırma sonucuna göre Türkiye’deki öğrencilerin tam %20’si haftada en az bir gün “öğlen yemeği yiyemiyorum çünkü param yok” diyor, “yetmiyor” diyor. 
 
Bakın arkadaşlar her 5 öğrenciden birisi Türkiye’de, haftada en az bir gün bazen 2 gün, 3 gün; “Param olmadığı için öğlen yemeği yiyemiyorum” diyor. 
 
Ülkeye getirdiğiniz nokta bu ya…
 
Böylesine önemli bir konuda nasıl susarsınız? Nasıl açıklama yapmazsınız? 
 
12 yaşında bir çocuk bile “hangi öğün aç kalsam” diye tercihe bulunuyor. “Acaba sabah mı aç geçirsem yoksa öğleden sonrayı mı aç geçirsem” diye milleti bu hale zorladınız.
 
Siz, 2018’de bütün yetkiyi elinizde topladınız ve “vatandaşın evine götürdüğü ekmek” üzerine bir bahse girdiniz. 
 
Çünkü ne diyordu?
 
“Bu benim düşüncem böyle” diyordu. “Benim tezim budur “diyordu değil mi? Hatırlayın kanal kanal her konuşmasında söylüyordu. “Faiz sebep enflasyon sonuçtur” diyor. “Bu benim tezimdir” diyordu. 
 
“Vatandaşın ekmeğiyle” bir kumar oynadınız ve kaybettiniz. 
 
85 milyona da kaybettirdiniz.
 
Şimdi, hiçbir şey olmamış gibi davranmak yok.
 
Çıkın, “Benim bilgisizliğim ve inadım yüzünden bu ülke bu hale düştü” deyin. 
 
Özür dileyin.
 
“Benim inadım yüzünden, 10 yaşında, 12 yaşında çocuklar aç” deyin.
 
“Okul kantinlerinde küçücük çocuklar neşeyle oynamıyor, üç-beş kuruşun hesabını yapmak zorunda kalıyor” deyin. 
 
Hiçbir şey yapmamış gibi, hiçbir şey yokmuş gibi davranamazsınız;
 
Bunu vicdan kabul etmez.
 
Bakın:
 
İnsanlar döviz borcu yüzünden bunalıma giriyorlar; Kendi canına kıyanlar var ya! 
 
Borçlarını ödeyemiyor insanlar, depresyona giriyorlar. 
 
Ekonomik kriz yüzünden insanlar birbiriyle tartışıyor, birbiriyle küsüyor, aileler dağılıyor.
 
Bu işi çocuk oyuncağı değil…  
 
İki dudağınızın arasından çıkan sözlerle insanların kaderiyle oynadınız:
 
En azından bu vebalin altında kalmayın.
 
Hadi özrü, af dilemeyi bir kenara bırakalım ama en azından bir helallik isteyin helallik!  En azından bunu yapın.
 
“Türkiye’yi başarısız deneyler laboratuvarına çevirdim, 85 milyona da kobay muamelesi yaptım, hakkınızı helal edin” deyin. Çıkın açıklayın.
 
En azından bunu yapın.
 
Akıl alır gibi değil arkadaşlar, akıl alır gibi değil...
 
Her gün ama her gün bizim güzel insanlarımızın o temiz vicdanını istismar ediyor. 
 
O insanlarımızın güvenini, duymak istediği güveni istismar ediyor. Öyle yönetiyor bu ülkeyi. 
 
Gerçekten çok üzülüyoruz ama aynı zamanda da kızıyoruz. 
 
Sadece üzülüp yerinde oturma lüksümüz yok bizim. Biz halkımıza gerçekleri söylemek, anlatmak zorundayız. 
 
Bu arkadaşınız tam 11 yıl bu ülkenin ekonomisinin başında oldu.
 
Petrol fiyatları 20 dolardan 150 dolara çıkarken dünyada, 7 buçuk kat artarken, biz bu memlekette enflasyonu tek haneye düşürdük. Ve tam 10 yıl boyunca tek hanede tuttuk. 
 
Nasıl oldu? Bu nasıl oldu? 
 
Dürüst ve ehil kadrolarla çalıştığımız için oldu.
 
Her noktaya hem o işi bilen hem de dürüst insanları göreve getirmemizle oldu. 
 
Sapasağlam bir kadroyla oldu. Ne zaman ki o dürüst, ehil kadrolar uzaklaştırıldı. Ne zaman ki o yanlış talimatlar konusunda bükülmeyen, eğilmeyen, dik duran kadrolar sistemden çıkarıldı. Ondan sonra ülke maalesef bu hale düştü. Çok yazık. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
İçinde bulunduğumuz coğrafya gerçekten çok zor, acı günlerden geçiyor.
 
Filistin’de, Gazze’de insanlar aç biilaç çözüm bekliyorlar. Gerçekten yakın tarihte görülmeyen bir zulümle Filistinliler, Gazze’de yaşayan kardeşlerimiz karşı karşıya…
 
Gazzeliler evlerini kaybettiler; bu işgalcilere yetmedi.
 
Hastanelerini, camilerini, okullarını üniversitelerini kaybettiler; işgalcilere yetmedi.
 
Anne babalarını, evlatlarını kaybettiler, yakınlarını toprağa verdiler; işgalcilere yetmedi.
 
Durmuyorlar, katliama aynen devam ediyorlar:
 
İlk günden beri Gazze’deki Filistinlilerin varlığına düşman onlar;
 
İlk günden beri Gazzelileri sistematik bir açlığa mahkûm etmek için çalışıyorlar;
 
Arkadaşlar, hemen sınırımızın birkaç kilometre ötesinde insanlar açlıktan, susuzluktan her gün kırılıyor.
 
Tam 2 milyon Gazzeli şu anda aç.
 
En temel gıda ihtiyaçlarına, içme suyuna ulaşamıyor bu insanlar.
 
Şansı yaver gidip de bu işgalden kurtulanlar, yarın sağlık sorunları sebebiyle hayatlarını yitirebilirler veya engelli olarak kalabilirler.  
 
İnsanlar açlıktan ölürken, Türkiye’deki iç siyaset gündeminin Gazze’deki insanlık dramının önüne geçmesine izin veremeyiz.
 
Hiçbir zaman unutmayız, unutamayız, 
 
Seçim geliyor diye sadece biz kendi meselelerimizi konuşamayız. Bu vicdana da sığmaz, insanlığa da ısınmaz.
 
Gazze’yi bu yüzden her fırsatta hatırlamalı ve hatırlatmalıyız.
 
Mesele Filistin ise, mesele Gazze ise iktidar muhalefet demeden tekrar ediyorum, tek ses olmalıyız.
 
Yaşananlar sadece 2 milyon Gazzelinin değil, tüm dünyanın meselesi, “ben insanım” diyen herkesin meselesi. 
 
Eğer böylesine bir katliamda, böylesine bir kıyımda, böylesine bir zulümde, insanlık sessiz kalırsa yarın dünyanın başka yerlerinde başkalarının da başına bu işler gelir. 
 
Çünkü şu anda Gazze’de her gün uluslararası hukuk çiğneniyor. Her gün insanlık suçu işleniyor. Her gün savaş suçu işleniyor ya!
 
2 milyon kişi küçücük bir bölgede zaten, evlerinden sürüldü. Küçücük bir alana hapsedildi. 
 
Güneye doğru Mısır sınırına doğru insanlar sürekli bombalarla ittirildi. Bombardımanlarla kuzeyden güneye doğru ittirildi, ittirildi ve Gazze’nin güneyinde bu insanlar toplandı. 
 
Çünkü asıl amaç burada, Gazze'deki Filistinlileri bir şekilde oradan çıkarıp Gazze’ye oturmak ve orayı işgal etmek, ilhak etmek. Asıl zihinlerin gerisinde bu var ama bugüne kadar Mısır hükümeti dirayetli bir şekilde sınırı açmadı. Gazze'den çıkmak isteyen Filistinliler var, farkındayız.
 
Zulüm büyük farkındayız ama o toprakların terk edilmemesi de gerekiyor. O toprakların işgalcilere bırakılmaması gerekiyor. 
 
Bunun içindir ki; biz her zaman Gazze’deki Filistinli kardeşlerimizle dayanışma içerisinde olmak zorundayız.
 
Türkiye, bu sistematik katliamda, hamasi söylemlerin değil, çözümün tarafı olmak zorundadır.
 
Türkiye, Gazze’deki insanlık krizi için çaba göstermek, çözüm önerilerini bir an önce somutlaştırmak zorundadır.
 
Kalıcı barışın konuşulabildiği bir ateşkes için gerekli diplomatik adımlar derhal atılmalıdır.
 
Doğusuyla batısıyla, insanlığın yanında olan her devlet, bilhassa İslam hükûmetleri kendi aralarındaki kendi içlerindeki ihtilafı bir kenara bırakıp;
 
İsrail’e karşı diplomatik, siyasi, hukuki ve ekonomik adımları atmada yekpare hareket etmek zorundadır.
 
25 bin insan öldü ya… Yani 2 milyon 300 bin kişinin yaşadığı bir bölgede, 25 bin insan öldü. Bu çok büyük bir sayı, çok büyük bir oran.
 
Buradan, Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum:
 
Gazze’de insanlar ölmeye devam ederken, bu insanlık dramına karşı neler yaptınız bugüne kadar? Bir açıklayın diyorum
 
Yeri geldiğinde maddi konularda rahatlıkla el sıkıştığınız o ülkelerle; 
 
İster Katar olsun, Birleşik Arap Emirlikleri olsun, Suudi Arabistan olsun. Bu insanlık dramını önlemek için hangi konuları masaya yatırabildiniz? Türkiye de bütün bu saydığım ülkeler de İsrail’le olan ticaretlerine hiç ara vermediler. 
 
İlk katliam başladığından bu yana Türkiye ile İsrail arasındaki ticarette en ufak bir aksama yok. Her ay yüzlerce gemi gidiyor, geliyor ve o gemilerin taşıdığı malzemelerin bazıları doğrudan İsrail ordusunun ihtiyacı olduğu, onların kullandığı malzemeler. 
 
Dikkat edin ilk günden bu yana laf üretmekten başka, hamasetten başka şu andaki hükûmetin yaptığı bir şey yok arkadaşlar, yok. 
 
İnsanlarımız üzgün, kızgın tabii ki; “hadi şu meydanda toplanalım” dediğinizde e tabii ki insanlar meydana geliyor. 
 
Tabii ki mitingler yapabiliyorsunuz. 
 
Bu kadar hassas bir konuda tabii ki insanlar feryat ediyor ama siz feryat eden ya da sadece insanların meydanlarda feryat ettirmekten ibaret bir politika uygulayamazsınız. Bu çünkü ne oluyor? Sadece laf üretmek oluyor. Bu sadece hamaset üzerinden siyaset oluyor. Sonuca bakın sonuca…
 
Sözünüzün bir etkisi oluyor mu ya işte? 
 
ABD Dışişleri Bakanı Blinken 20 gün önce İstanbul’daydı değil mi?
 
Bu görüşmede Gazze’de yaşanan katliamla ilgili ne konuşuldu?  Onlara ne söylediniz, onlar size ne söyledi? Bu görüşmeden hangi sonucu aldınız ya? 
 
Görüşmede, İsveç’in NATO üyeliği dışında bir başka konu var mıydı? 
 
Gazze'nin işgaliyle ilgili önümüzdeki takvim nedir? Bu işin çözümüyle ilgili plan, program nedir?
 
Bir şey duydunuz mu hiç, bir açıklama duydunuz mu? Yok. 
 
Her geçen dakika, her geçen saat, her geçen gün;
 
Gazze’de insanlar ölmeye devam ediyor.
 
25 binden fazla insan katledilir mi? Bunun 10 binden fazlası çocuk. 
 
Sayın Cumhurbaşkanı;
 
Diplomatik, siyasi yolları daha fazla kullanmak için;
 
Gazzelilerin sesi olmak için, 
 
Bu drama son verdirmek için;
 
“Van minüt” demek için neyi bekliyor acaba? Neyi bekliyor? 
 
O “Van minüt” meselesi 2009’du unutmayalım, 
 
Türkiye’nin ekonomik gücünün, siyasi gücünün, diplomasi gücünün zirvede olduğu dönemdi. Bu arkadaşınızın Dışişleri Bakanı olduğu dönemdi. 
 
Siz ülkenin o ekonomik gücüyle, uluslararası itibarının verdiği gücüyle o lafı edebiliyordunuz.
 
Bugün ne oluyor? Konuş, konuş, konuş netice yok. 
 
Çünkü siz dış politikada bu kadar “U” dönüşü yaparsanız, bu kadar zikzak yaparsanız;
 
Daha dün katil dediniz Veliaht Prens’e sarılıp, sarmaş dolaş olup, “bana para ver” dersiniz;
 
Daha dün “15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün finansörüdür” dediğiniz ülkenin Emirine gidip, sarılıp “bana para ver” dersiniz;
 
Bu ülkenin itibarı kalır mı? Böyle bir şey olur mu? 
 
Daha dün “zalim” dediğinin Sisi’nin elini sıkmak, aynı fotoğraf karesine girebilmek için Katar’ı arabulucu olarak araya sokmak zorunda kalırsanız bu ülkenin itibarını bırakır mısınız, kalır mı bu ülkenin itibarı?
 
U dönüşü, zikzak, bir öyle bir böyle, onun için olmuyor arkadaşlar.
 
Onun için “sözün gücü” kalmıyor. Söylediğinin bir etkisi olmuyor. 
 
Çünkü diyor ki insanlar “ya sen bugün böyle konuşursun, yarın ne diyeceğin hiç belli olmaz arkadaşlar. Sabah uyanırsın bakarsın başka şey de söylersin. Bugün kızarsın, söversin, yarın barışırsın, sarılırsın.”
 
Ülkenin geldiği nokta bu. 
 
Ve gerçekten arkadaşlar bakın şu konuşmamın başından bu yana ortalama hesaplara göre Gazze’de 2 çocuk daha öldü biliyor musunuz? 
 
Çünkü her 10 dakikada, savaşın çıktığı günden bu yana her 10 dakikada bir çocuk öldü.
 
Konuşmam herhâlde 20 dakika olduysa işte hesap ortada. Ortalamaya göre 2 çocuk daha öldü. 
 
Gerçekten çok üzülüyoruz ve ülkenin itibarını düşürenler, ülkenin ekonomisini zayıflatanlar bunun sorumlusudur diyoruz. 
 
Kısa bir anekdot anlatayım; 
 
Yine o yıllarda benim Dışişleri Bakanı olduğum dönemde;
 
İsrail Başbakanı, o günkü Başbakan Ehud Olmert geldi Türkiye'ye. Dedi ki; “halkımdan baskı var, kabineden baskı var. Benim Gazze’ye bir askeri operasyon düzenlemem gerekiyor” dedi. 
 
Bakın çıkıyor, geliyor Ankara’ya adeta izin istercesine bize bunu söylüyor. 
 
Bizim dediğimiz ne oldu biliyor musunuz? “Yapamazsın arkadaş.” Bu kadar. 
 
Bu ülke böyle bir ülkeydi ya böyle bir ülkeydi, inanın çok üzülüyoruz. 
 
Ve ama inşallah ehil ve dürüst kadrolarla, işi bilenlerle bu ülke çok hızlı ayağa kalkar. 
 
Bu ülke güzel bir ülke, büyük bir ülke. Aslında çok güçlü bir ülke. Sadece kötü yönetildiği için zayıfladı, kötü yönetildiği için itibarı zaafa uğradı. 
 
Kötü yönetildiği için bugün emeklerimiz, çiftçilerimiz, öğrencilerimiz perişan. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Konu çok, tabii ki ülkemiz her alanda çözüm bekliyor ama biliyorsunuz bu güzel coğrafya, Yalova, birçok acıya şahit oldu;
 
Yalova deprem yaşadı, toprağın altına sevdiklerini verdi.
 
99 depreminin bu yana da tam 25 yıl geçti; Ağustos’ta tam 25 yıl doluyor,
 
Unutmayacağız.
 
Çarpık kentleşme devam ediyor Yalova’da o gün bugündür?   
 
Herkes kafasını sallıyor, evet. 
 
Denetimsizlikler, imar afları, kontrolsüz yapılan binalar devam ediyor mu?
 
Evet, bütün salon “evet” diyor.
 
Kentsel yenilenme yavaş mı? 
 
Yavaş.
 
Arkadaşlar, deprem gerçeğini kabullenmekle;
 
Ona somut önlemler almak, planlar yapmak, çözümler üretmek iki farklı şey.
 
Biz, 17 Ağustos 2021 tarihinde, ne yaptık?  Daha 1 yaşındaki bir siyasi partiyken şu anda 4 yaşındayız, bir yaşındaki bir siyasi partiyken Afet Eylem Planımızı açıkladık.
 
Yani bir hükûmet, bir devlet afete karşı nasıl hazırlanır? Karınca duası gibi yazılarla tek tek tek tek hepsini ortaya koyduk. 
 
Afet Yönetimi Eylem Planıyla ülkemizin sadece depreme değil her türlü afete karşı nasıl hazırlanacağı, afet öncesi hazırlık, afet anında neler yapacağı ve afet sonrası yeniden ayağa kaldırmayla ilgili hangi kurumsal yapılar kurulmalı, neler ortaya konmalı? Tek tek tek tek burada yazdık, açıkladık.
 
“Afet durumunda medyanın doğru, sürekli ve güvenilir bilgiye ulaşmasını sağlayacağız” dedik. Burada yazılı, şeffaf olacaksın, açık olacaksın, halktan bir şey gizlemeyeceksin…
 
Hatırlayın 6 Şubat depremlerini… 
 
Biz devlet derhal müdahale etsin, vatandaşları kurtarsın diye beklerken, ilk icraatları ne oldu? Twitter’ı kapattılar ya. Panik halinde, panik hâlinde hani afet büyük ya, Twitter’ı kapattılar. 
 
Biz “Afet yönetim kurumlarını yenileyeceğiz” dedik;
 
İnsanları enkazdan kurtarmakla görevli kurumların binaları ilk çöken binalar oldu. 
 
Biz, “Gönüllü arama personelinin sayısını artıracağız” dedik;
 
Gönüllü madencilerin deprem bölgesine ulaşması günler sürdü.
 
Değerli arkadaşlar,
 
Biz buraya (Afet Eylem Planı) ne yazdıysak o.
 
Yönettiğimiz belediyelerde de afet sırasında ve afet sonrasında yapılacaklar için afet yönetim sistemi inşallah oluşturuyoruz. 
 
Ne yazdıysak o:
 
Depreme dayanıksız binalara ruhsat veren imar aflarının önüne geçeceğiz. Hepsi yazılı…
 
Oy uğruna çarpık kentleşmeye, mezar binalara müsamaha yok.
 
Çünkü arkadaşlar; bizim oy uğruna toprağa verecek tek bir canımız daha yok.
 
Biz, yaşanır bir kent anlayışıyla yola çıktık.
 
Yeşil, çevreci, sosyal alanlarıyla, parklarıyla her bir kentimizin yaşanabilir kent olması için çalışacağız.
 
Sığınmacı sorununa nefretle değil, istismarla değil, insan onuruna yaraşır muameleyle çözüm sağlayacağız.
 
Bugün şu anda Suriyelilerin kendi ülkelerine dönmesinin önündeki en önemli engel ne biliyor musunuz?
 
Vatandaşlık verilmesi. 
 
Normalde Türkiye’de geçici sığınma statüsü altında olan insanlar kanunda yazılı, vatandaşlığa başvuramıyorlar bile. Başvuru hakları bile yok. 
 
Ancak bir başka kanun maddesi var ki, “istisnai vatandaşlık” diye Cumhurbaşkanı tek başına istediğini, aklına eseni vatandaş yapabiliyor. 
 
Yaklaşık 4 milyon Suriyeliden bugün 200 binin üzerinde vatandaş yapıldıysa bunların hepsi tek imzayla, Sayın Erdoğan’ın imzasıyla vatandaş yapılan insanlar. 
 
Peki ne oluyor? 
 
Rakamlar yuvarlayarak söylüyorum, 4 milyonun 200 bini siz vatandaş yaptığınızda geri kalan 3 milyon 800 bin ne diyor? “Ya ben de biraz daha bekleyeyim. Hemen gitmeyin, belki tombala bana da çıkar” diyor.
 
“Belki bir sonraki kararda Sayın Erdoğan bana da bir güzellik yapar, belki beni de listeye katıverir. Ben de birden vatandaş oluveririm” diyor. “Niye döneyim ki Suriye’ye şu anda” diyor. 
 
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kıymetli bir şey arkadaşlar, değerli bir şey.
 
Ve inanın başka hiçbir ülkede, dünyada hiçbir ülkede bu kadar kolay vatandaşlık dağıtılan bir ülke yok, böyle bir şey, yok ya! 
 
250 bin doları bas vatandaş ol, Suriyeliysen her gün tombala çıkıyor, Cumhurbaşkanı atıyor imzayı, vatandaş yapıyor. Böyle bir şey yok. 
 
Vatandaş olmanın şartları vardır, uzun süreçleri vardır. Önce onu bir hak etmek gerekir. O ülkeye yararlı, katkıda bulunan bir insan olduğunun ortaya konması, kanıtlanması gerekir ki vatandaş yaparsınız, 
 
Nereden tutsanız dökülüyor, dökülüyor. Nereden tutsanız sistem Allah bullak olmuş durumda.
 
Arkadaşlar,
 
DEVA Belediyeciliğinde insanlar özlediği yönetimle, devletin güler yüzüyle tanışmalarını inşallah sağlayacağız.
 
“Belediye böyle de yönetilebiliyormuş” diyecekler;
 
“Sosyal yardımlar, karşılıksız da verilebiliyormuş” diyecekler;
 
“Tanıdık, eş dost olmadan, işe girilebiliyormuş, demek ki böyle bir dünya varmış” diyecekler;
 
DEVA Belediyeciliği, sadece yerelde değil, ülkeye dair sorunların çözümüne de ışık tutacak;  
 
İktidara iyi bir rol model, iyi bir örnek olacak.
 
Yerelde çözümler üreteceğiz; gençler yaşanır öğrenci yurtlarıyla, girişimcilik teşvikleriyle, özgürlükle tanışacaklar;
 
Yerelde çözümler üreteceğiz; yoksul mahalleler etüt merkezleriyle, rehber öğretmenlerle, çalışma odalarıyla tanışacak:
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Bu seçim belediye seçimi; bu seçim evet yerel seçim; 
 
Belediye başkanlarımızı seçeceğiz, il ve ilçelerde de belediye meclis üyelerimizi seçeceğiz. 
 
Ancak bu seçim aynı zamanda merkezi hükûmeti uyarmak içinde bir fırsat.
 
Biz ne diyoruz? Afet Eylem Planımızı açıkladık ya, ayrıca biz bir de Yerel Yönetimler ve Şehircilik Eylem Planı açıkladık. 2 sene önce, seçim geliyor diye yapmadık. 
 
Yerel yönetimler nedir, şehircilik nedir? Buraya açık açık madde madde yazlık ortaya koyduk.
 
Bunlar hep öyle fasikül fasikül yayınlandı ve en sonunda da bütün çözümlerimize yeri gelmişken göstereyim, “Türkiye'nin DEVA’sı” diye bu kitapta topladık. Böyle bir şey yok. 
 
Bunun başka bir örneği yok Türkiye’de.
 
Çünkü siyaset laf üretme siyaset hamasettik. Dikkat çekici bir şeyler yap akşam acaba haber olacak mıyım? Şu anda siyaset bundan ibaret zannediyor. 
 
Oysa biz bu ülkeyi yönetmeye, belediyeleri, devleti yönetmeye bütün detaylarla hazırlanıyoruz. Kadrolarla hazırlanıyoruz, çözümlerimizle hazırlanıyoruz. 
 
2 yıl oldu tek bir eleştiri gelmedi buna.
 
Okuyan herkes takdir ediyor “ya gerçekten bu şehircilik belediyecilik anlayışı güzel bir anlayış, sağlam bir çalışma var burada” diyorlar bize.
 
Bu tabii ki önemli önümüzdeki seçimlerde, iyi belediyecilik.
 
Ama aynı zamanda biz ne diyoruz? “Belediyeciliği temiz yapacağız” diyoruz. Bu da Türkiye’de bir ilk. Bu bizim DEVA belediyeciliği ile ilgili Etik Kurallar Beldirgemiz. Yani burada tam 3 sayfa halinde ahlaki kurallar yazdık. Bizim adaylarımız önce bunu imzalıyorlar. Ondan sonra adayımız oluyorlar. 
 
100 yıllık cumhuriyette 70 yıllık çok partili hayatta, 4 yaşındaki bir siyasi partinin mi aklına gelmesi gerekiyordu bu ya?
 
Çünkü arkadaşlar. Kanunlar esnek sünüyor. Bir de kitabına uydurma denen bir şey de var. Ama biz ne yaptık? 
 
Evet, kanun orada. Ancak biz kendi koyduğumuz etik çerçeveyle ahlaki çerçeveyle bizim belediye başkanlarımızın hangi sınırlarda çalışacağını da ayrıca belirledik ve bunun da genel merkez olarak tüm Türkiye’de takipçisi olacağız. 
 
Ve çok büyük bir emek var. 3 sayfa ama teknik olarak da hukuki olarak da bütün uluslararası kabul edilmiş devlet yönetimindeki etik standartlara uygun hazırlanmış bir belge bu.
 
Yani bu belgemiz İyi, Etkin Belediyecilik, Bu da Temiz Belediyecilik Belgemiz 
 
Tabii yerel seçimler evet ama yerel seçimlerde değerli arkadaşlar önümüze oy pusulası gelecek ya sandık gelecek ya yerel seçimlerde de hükûmete uyarı için önümüzde çok önemli bir fırsat oluşacak.
 
Eğer merkez hükûmetten memnun değilseniz;
 
İktidar yanlışlar yapıyor diyorsanız, 
 
Bu seçim “Aklını başına al” deme seçimidir.
 
“Yanlış yoldasın, yaptıklarından memnun değilim” deme seçimidir. 
 
“Seni uyarıyorum” deme seçimidir.
 
Yani aslında bu seçim arkadaşlar, hükûmete bir “sarı kart” gösterme seçimidir.
 
Bu seçimde uyaracağız, “sarı kartı” göstereceğiz
 
Ama genel seçimde de ne yapacağız inşallah hep beraber iki sarı kart ne ediyor, bir kırmızı kart ediyor değil mi? 
 
Genel seçimlerde de inşallah “kırmızı kartı” göstereceğiz ve bu keyfilik, bu kuralsızlık, bu hukuksuzluk, bu adaletsizlik inşallah sona erecek. 
 
DEVA’nın adaylarını destekleyerek, hem hükûmete sarı kart göstereceğiz; 
 
Hem de “Yalova bütün ilçeleriyle beldeleriyle iyi yönetilsin, düzgün yönetilsin” diyeceğiz. 
 
Bugün Yalova, yarın tüm Türkiye:
 
Çünkü Yalova kazanacak, tüm Türkiye kazanacak. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Yapacaklarımızı özetle söyledik, değerli il başkanımız biraz daha detay da verdi, daha detaylı Yalova’ya özel konulara da değindi ama biz Ankara’da yaptığımız lansıman töreniyle belediye başkan adaylarımızı iki grup halinde açıklamış idik. 
 
Şimdi üçüncü grup belediye başkan adayımızı da önümüzdeki çarşamba günü, 31 Ocak’ta yine Ankara’da bir lansman töreninde inşallah açıklayacağız. 
 
Ancak ben burada her ne kadar önceden açıklamış olsak da her ne kadar Ankara’da tüm Türkiye’ye duyursak da şimdi burada Yalova’da belediyelerimize kimlere emanet etmek istediğimizi sizlerle bir kez daha paylaşmak istiyorum ve Yalova belediye başkan adayımız Aslı Hanımı, Aslı Üresin’i sahneye davet ediyorum. 
 
Aslı Hanım 20 yıllık esnaf.
 
Biliyorsunuz esnaf herkesin halinden anlar. 
 
Esnaflık demek, hizmet demektir. Esnaflık demek vatandaşların ihtiyacını anlamak ve o ihtiyacı en iyi karşılamak için çalışmak demektir. 
 
Kendisi partimizin İl Başkanlığında Kadın çalışmalarından sorumluydu. 
 
Yalova’ya çok yakışacak.
 
Altınova ilçesi, Subaşı beldesi adayımız, “Belma Kobak” buradan tekrar davet etmek istiyorum. 
 
Partimizin Belde Başkanıydı; şimdi inşallah Subaşı’nın belediye başkanı olmak üzere yola çıktı;
 
Adaylarımız ödevlerine çalıştılar, çalışıyorlar.
 
Biz kendilerine güveniyoruz.
 
İnşallah 31 Mart günü kendilerine desteğinizi bekliyoruz. 
 
DEVA’nın damlasının altına “evet” mührü vuralım ki inşallah ülkemize DEVA gelsin, Yalova'nın ilçelerinin beldelerinin çözümlerine, sorunlarına çözüm gelsin diyorum. 
 
Tüm ülkenize hayırlı olsun diyorum. 
 
Sağ olun, var olun.