30 Nisan 2025
Ali Babacan 30 Nisan 2025
Haftalık Grup Toplantısı
Değerli Genel Başkanlarımız,
DEVA Partisi’nin, Gelecek Partisi’nin ve Saadet Partisi’nin değerli milletvekilleri, yöneticileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sivil toplum kuruluşlarımızın ve meslek örgütlerinin kıymetli temsilcileri,
Şereflikoçhisarlılar Derneği’nin değerli başkanı ve yöneticileri,
Değerli basın mensupları,
Ekranları başında ve şu anda bizleri bu salonda izlemekte olan değerli konuklar,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor;
Yeni Yol grubunun 13. toplantısına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
Konuşmamın hemen başında alnının teriyle çalışan, aklının teriyle çalışan tüm emekçilerin;
İşçilerin, çiftçilerin, üreticilerin, beyaz yakalıların, mavi yakalıların, ev hanımlarının 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü şimdiden kutluyorum.
Asgari ücretin sadece gıda ihtiyaçlarına bile yetmediği bir dönemde çabalayan;
Sağlık koşullarının ve can güvenliğinin çok riskli olduğu ortamlarda mücadele veren;
Hayata tutunmaya çalışan, helal rızık peşinde koşan tüm çalışanlarımıza buradan selamlarımı iletiyorum.
1 Mayıs’ın, tüm emekçilerimizin yaşadığı sorunların, iktidara bir kez hatırlatılması ve çözümler üzerinde çalışılması için de bir vesile olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Şu anda ülkemizi yönetenler; kuru hamasetin, içi boş sloganların arkasına saklanıp; milletimizin gerçek gündemini, gerçek sorunlarını ısrarla ve inatla görmekten kaçıyorlar.
Mevcut sorunların yanına her gün yeni yeni sorunlar, yeni yeni krizler ekliyorlar.
Durmadan ülkeyi kötüleştirecek adımlar atıyorlar.
Durmadan yarınlarımızı karartacak hatalar yapıyorlar.
Ülkemizi tam gaz uçuruma sürüklüyorlar.
Oysa, geçen hafta, ülkemizin en önemli sorunu kendini bir kez daha hatırlattı:
Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız 6,2 şiddetindeki İstanbul depremi, gerçekleri bağıra bağıra söylüyor:
“İktidardakiler” diyor deprem, “Beni duyuyor musunuz?” diyor.
“Deprem bölgesinde yaşıyorsunuz, unuttuysanız hatırlayım!” diyor;
“Her an gelebilirim, daha kendimi nasıl hatırlatayım, önlem alın!” diyor.
Evet, kaza “geliyorum demez”, ama deprem ”geliyorum diyor”.
Fakat, iktidardan tedbir adına kayda değer bir ses yok.
Duymazdan geliyorlar, kulaklarının üzerine yatıyorlar.
Muhalefet belediyeleri ise duyuyorlar, fakat ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Merkezi hükûmette de, yerel yönetimlerde de; yıllar yılı öylece beklemiş, çözüm yolunu tartışmamış, plan proje üretmekte geç kalınmış yöneticilerle karşı karşıyayız.
Yetmiyor, iktidarla ana muhalefet, daha artçı sarsıntılar henüz devam ederken, Bismillah, birbirlerine giriyorlar.
“Evim üzerime yıkılabilir” diye her an endişeyle yaşayan vatandaşlarımız ise, maalesef, kimsenin umurunda bile değil.
Kaygı içinde anne babasına ulaşmaya çalışanlar; o panikle sokağa fırlayıp geceyi soğukta, sokakta geçirenler kimsenin umurunda değil.
Varsa yoksa birbirlerini suçlama; varsa yoksa sorumluluğu birbirine atma.
Sayın Erdoğan! Çok istediniz, tek yetkili oldunuz.
Dediniz ki; “Bana tam yetkiyi verin, bakın işler nasıl düzelecek”
Milletimiz de görelim bakalım dedi, al yetkiyi dedi, size tam yetki verdi.
Artık, arkasına sığınacak hiçbir mazeretiniz yok.
7 yıl oldu yahu!
Tam yetkiyi elinize aldığınız 2018 yılından bu yana İstanbul Depremine hazırlık olarak ne yaptınız?
Kentsel dönüşüm için, çok daha kapsamlı bir kentsel dönüşüm için neyi beklediniz?
Niçin bu konuda hala kapsamlı bir yol haritanız yok?
Niçin ısrarla ve inatla Kanal İstanbul demeye devam ediyorsunuz?
Milletimizin canının sizin için hiç kıymeti yok mu?
Yıllar geçmiş, daha yeni mi aklınız başınıza geldi de “bundan sonra tüm enerjimizi bu konuya vereceğiz” diye bir açıklama yapıyorsunuz?
1994, 2025 arkadaşlar. “Bundan sonra tüm enerjimizi bu konuya vereceğiz”.
Depremde, yer altındaki sismik hareketlerde durmadan enerji açığa çıkıyor.
Arka arkaya İstanbul sarsılıyor, tam 31 sene sonra Sayın Erdoğan diyor ki, “Bundan sonra artık enerjimizi depreme vereceğiz” diyor.
Kabineden birileri diyor ki, “3 yılda İstanbul’u toparlarız” diyor.
Yahu, kaç tane 3 yıllar geçmiş arkadaş.
Yeni mi aklını başınıza geliyor?
Daha önce neredeydiniz? Şimdi mi aklınıza geliyor?
Aynı soruyu, ben İstanbul’u yönetenlere de sormak istiyorum.
2019’dan bu yana, İstanbul’da depreme hazırlık için ne yaptınız?
Açıklayın bilelim.
Ben, merkezi hükûmette de, yerel yönetimlerde de görevi olan herkese seslenmek istiyorum:
Deprem meselesini yönetmeye niyetiniz yoksa, bu işi bırakın yahu.
Vatandaşa hizmet etmeye niyetiniz yoksa, deprem için gerekli önlemleri alma beceriniz yoksa, sorumluluğu birbirinize atıyorsanız, derhal bu işi bırakın.
Bu milletin sırtına yük olmayın.
Bu iş gönül işi, gönül!
Hükûmet bir yandan, belediyeler bir yandan el ele verdiler, Allah korusun, ülkeyi dev bir enkaza dönüştürmeye niyet ettiler.
Hükûmettekilere; “Kardeşim, sen iktidar değil misin, önlem al” diyorsun.
Duymazdan geliyorlar.
“Deprem” diyorsun onlar “Kanal İstanbul” diyor.
Ötekilere; “Kardeşim, elinizin altında kaç tane belediye var, bari siz bir şeyler düşünün, önlem alın” diyorsunuz
“Hükûmet bizi engelliyor’ “bana söyleme ona söyle” diyorlar.
Mazeret, mazeret, mazeret.
Bakın şunu aklınızın bir köşesine yazın:
Evet, siz şu anda birbirinizle didişiyorsunuz; milleti kutuplaştırıyorsunuz, insanları ayırıyorsunuz, ayrıştırıyorsunuz;
Ama deprem parti ayırmayacak.
Deprem, ikinci kattaki bizden, üçüncü kattaki onların partisinden demeyecek.
O yüzden, üstüne basa basa söylüyorum:
Enkazlar bizi eşgüdüme mecbur etmeden;
Allah korusun, ölüm bizi işbirliğine zorlamadan; biz birbirimizle konuşmak zorundayız.
Yaşarken, el ele vermek zorundayız.
Hükûmete sesleniyorum: İnsanlarımızı tozun toprağın altında bırakacak bu felakete karşı önlem alın.
Elinde çok sayıda belediye olanlara da sesleniyorum:
“Son seçimlerde en çok oyu biz aldık” diyorsunuz;
Madem öyle, buyurun; yerelde gereğini yapın.
Bu millet, insanları çürük evlerde oturmaya mahkûm eden bu iki kliğin kapışmasını izlemekten bıktı artık.
Millet çözüm istiyor.
Ha bir dakika!
Eğer ne yapacağınızı gerçekten bilmiyorsanız; çözüm için hazırlığınız yoksa, eğer böyle bir arayış içindeyseniz;
İşte buyrun:
[Afet Eylem Planı]
Bizim çözümümüz burada.
Hani Cem Yılmaz ne diyordu; ‘Yapılmışı var’ diyordu değil mi?
Buyurun, yapılmışı var. Afet Eylem Planı hazır.
Tarih; 17 Aralık 2021.
Daha çiçeği burnunda bir siyasi partiyken hazırlamışız.
Tam kapsamlı, madde madde.
Depremden önce hazırlıklar ne olmalı? Deprem anında afet yönetimi nasıl yapılmalı? Deprem sonrası kriz çözümüyle ilgili hangi adımlar atılmalı?
Hepsi var.
Ama işin en başında ne var? Bir Şehircilik ve Afet Yönetimi Bakanlığı’nın kurulması var.
Siz AFAD’ı bir bakanlığın altındaki önemsiz bir kurum olacak şekilde aşağılara doğru iterseniz, “Bu ülkede tek bir önemli bakan vardır, o da Cumhurbaşkanlığıdır” derseniz deprem gelip vurduğunda apışıp kalırsınız.
Aynı Kahramanmaraş depremlerinde ilk 48 saat, ilk 72 saat donup kaldığınız gibi, hiçbir şey yapamadığınız gibi.
Böyle olmaz, eğer koordinasyon istiyorsanız yetki vereceksiniz.
“Tüm yetkiyi ben kendi elimde topladım” derseniz deprem anında herkes size bakar.
Siz de aynı tavşanların otomobillerin far ışığında kilitlenip kaldığı gibi deprem karşısında kilitlenip kalırsınız.
Deprem olduğunda hiç kimse Cumhurbaşkanına, bakana sormak zorunda olmamalı.
Bütün sistem otomatik devreye girmeli.
Ama bunlar öyle bir sistem oluşturdu ki; Allah memleketi korusun gerçekten her türlü krize gebe ve meydana gelen krizleri de çözemeyecek bir kördüğüme bu ülkeyi mahkûm ettiler.
Eğer ne yapacağız, nereden başlayacağız diyorsanız, işte söylüyorum buradan başlayın;
Yeter ki bize bir Kocaeli daha, bir Düzce daha; Bir Maraş daha yaşatmayın.
Açık ve net söylüyorum:
Anne babasına, evladına ulaşamayan tek bir vatandaşımızın endişesi, sizin koltuk endişenizden çok daha önemlidir.
Tek bir vatandaşımızın canı, iktidarın da, ana muhalefetin de siyasi istikbalinden çok daha önemlidir.
Bakın Kahramanmaraş depremleri oldu değil mi? Tarih 6 Şubat.
Hemen 6 Mart'ta bir rapor yayınladık.
17 Ağustos depremlerinden sonra Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı çok güzel bir rapor vardı.
Bizim İbrahim Çanakçı Bey'in de bizzat içinde olduğu bir rapor.
Onun kadar kaliteli bir rapor hazırladık.
Depremin maliyeti nedir? 6 Şubat depremlerinden çıkış için neler yapılmalıdır?
Maddeler halinde sıraladık, maddeler halinde.
Devlet kurumlarının bir tanesi böyle bir rapor ortaya koyamadı.
Çünkü bilmiyorlar, beceremiyorlar.
İnsan kaynağı yapıları zayıfladı.
Dürüst ve ehil insanlardan oluşan ve gerektiğinde derhal bağımsız bir şekilde harekete geçebilen bir deprem organizasyonu, kurumsal yapısı oluşmadan arkadaşlar bu işlerin çözülmesi mümkün değil.
Değerli arkadaşlar,
Yer sarsılıyor, evler yerinden oynuyor, binaların temelleri sarsılıyor.
Fakat, temelleri sarsılan sadece evler değil.
Ülkemizde aile kurumunun da temelleri de yerinden sarsılıyor.
Yer sarsılıp bize uyarılar gönderirken, her bir ailemiz başka bir önemli tehdidin altında.
Sebep de, her bir akılı telefonu, her bir cep telefonunu, bir kumar makinesi haline getiren bu iktidar.
İktidardakiler! Öyle kafanızı kuma gömerek bu utançtan kaçmak yooook.
Sürekli sizin yüzünüze vuracağız bunu.
Siz, aile kurumunun dibine dinamiti döşediniz; ülkede bitmiş olan kumarı el birliğiyle yeniden canlandırdınız.
Arkadaşlar, elinizi şöyle bir vicdanınıza koyun yahu.
Son kumarhanesi bundan tam 27 yıl önce kapandı ülkede.
Yıl 1998.
Niye kapandı?
Aile facialarına sebep oluyor diye. Gençler bu kötü alışkanlığa saplanıyor, kendi canlarına kıyıyor diye.
Hatırlayın o günkü haberleri.
Böyle bir ülkede şu anda insanlar kumar yüzünden yeniden canlarına kıymaya başladılar.
Şimdi size sosyal medyada rastladığım birkaç paylaşımı göstermek istiyorum.
[Kumar tweet’leri]
Bakın, uzaktan belki okuması zor ama şöyle 3-4 tane örnek vereceğim.
Bakın, bir paylaşımda ne diyor:
"Arkadaşımın 15 günlük evliliği bitti" diyor.
Alın size Aile Yılı değil mi 2025: Kumar evlilikleri yıkıyor, aileleri darmadağın ediyor.
Bir başka paylaşım:
"Bir tanıdığım bu illet yüzünden uçan kuşa borçlandı, 34 yaşında intihar etti. Ortada 7 aylık bebeği kaldı" diyor.
Aile Yılı değil mi? Babalar intihar ediyor. Bebekler yetim kalıyor, öksüz kalıyor.
Bir başkası:
"Az önce 700 bin lira içeri giren arkadaşımın annesi sinir krizi geçiriyor" diyor.
Aile Yılı: Annelerin evlatlarının içine düştüğü durumla ilgili sinir krizi geçirmesi.
Bir kadın diyor ki:
“Babam 5 milyon kaybetti” diyor; “Onu nasıl kurtarabiliriz” diyor.
Sadece dört örnek gösteriyorum arkadaşlar.
Onlarca, yüzlerce yorum; onlarca, yüzlerce gerçek hayat hikâyesi bunlar. Şaka değil.
Sayın Erdoğan, hâlâ oturduğunuz yerden bu faciayı izlemeye devam mı edeceksiniz?
Küçücük çocuklar yetim kalıyor!
Hâlâ kumara göz yummaya, bu suça ortak olmaya devam mı edeceksiniz?
Bundan tam 27 yıl önce, kumarhanelerin kapatılacağı gün bakın gazeteler bir manşet atmış.
[Tek kollu canavar görseli]
Enteresandır arkadaşlar, 1 Şubat 1998, gece 00:01.
O günkü gazete manşeti;
“Tek kollu canavar bu gece duracak”.
“Nihayet bu illetten kurtulacağız” manşeti bu.
İnsanlar umutlanmış, bu illetten kurtulacağız sanmışlar.
Ama yok.
Yıllar sonra bu iktidar kalktı, yandaşlarına sanal kumar oynatma izni verdi.
Biliyorsunuz Türkiye’de iktidara tam gaz destek veren bir medya kuruluşunun sahibine bu lisans verildi.
Üstelik bu tür imtiyazlar; ihaleyle, devlete ödenmesi gereken büyük ücretler karşılığı verilmesi gerekirken, bu lisansı Sayın Erdoğan tek bir gecede bu kuruluşa verdi.
Tek imzayla ve bedavadan.
Yasal kumara izin verip yaygınlaştırdıkları yetmedi; bir de yasa dışı kumarın yaygınlaşmasına da seyirci kaldılar.
Biliyorsunuz bu İstanbul Büyükşehir hadiselerinden arada güme gitti pek gündemde yer almadı ama bu sanal kumar oynatan kuruluşlardan bir tanesi banka almış yahu.
Bir bankayı satın almış.
Parayı koyacak yer bulamıyor ya ancak bankada saklıyor parayı.
Ödeme kuruluşları kurmuş, BDDK’dan izin almış sanal kumar parasını bankacılık sistemine sokabilmek için.
Sayın Erdoğan; siz günümüzün tek kollu canavarını görmek istiyor musunuz?
Bakın buyurun, yüzleşin.
Şu anda günümüzün tek kollu canavarı bu arkadaşlar.
[Hazırladığımız kumar görseli]
Bu tek kollu canavarı ya siz durduracaksınız, ya da millet sizi durduracak.
Hemen şimdi, kaybedecek tek bir dakika bile yok.
Bu gece bu fişi çekin.
Bu kumar illetine bu gece son verin.
Diyorlar ki; “Efendim internete ulaşımı kesiyoruz da VPN ile ulaşıyorlar”.
Arkadaş, kimi kandırıyorsunuz?
Bu işin arkasında para dönüyor para.
Bir de ödeme sistemleri var.
Bu işin arkasında dönen paranın her bir lirası BDDK’nın lisans verdiği ödeme kuruluşlarından geçiyor.
Ödeme konuşunun fişini çek, bitir işi.
VPN neymiş?
Kandırdıklarını zannediyorlar.
Ben sadece Erdoğan’a değil etrafındakilere de sesleniyorum:
Bakın burada ne yazıyor? AK Parti, AK Parti, AK Parti yazıyor değil mi?
Arkadaş, siz Sayın Erdoğan’ın yanındasınız, dibindesiniz, etrafındasınız.
O bunları görmüyorsa, duymuyorsa, duyurmak sizin göreviniz, göstermek sizin göreviniz.
Bu işte sizlerin de payı var.
Şu anda meclisteki bütün AK Parti milletvekilleri bu işten sorumlu.
AK Parti yönetiminde yer alan ta ilçe teşkilatında bir yönetimde bile yer alan her bir insan bundan tek tek sorumlu.
Bunun vebalinden kurtulamazsınız.
Bu bir ortak sorumluluktur, ortak vebaldir.
“Ne yapalım, reis izin verdi. Vardır bir bildiği” diyemezsiniz.
Ben buradan soruyorum; faize Nas var da kumara Nas yok mu arkadaşlar.
Faize Nas var da kumara yok mu?
Ama mesele para olunca nasıl burada kumar makinasında AK Parti, AK Parti, AK Parti olmuş, mesele para olunca da bunların gözlerinde büyük dolar işaretleri oluşuyor.
Başka da hiçbir şey görmüyorlar ondan sonra.
Milyonlarca gencimizi bu illete bulaştırdılar.
Utanın!
Hemen bu gece; yarına vakit yok.
Bu gece bu işin fişini çekin ve bu işi bitirin.
Bu mümkün.
“Bilemiyoruz, neredeymiş fiş” derseniz hemen iki telefonda size anlatırız.
Şöyle, şöyle yapın, şu tuşa basın, bu tuşa basın.
Bitirin. Bu mümkün.
Yapın.
Değerli Arkadaşlar,
Geçtiğimiz hafta yaşadığımız doğal afet, sadece deprem değildi.
Türkiye’nin neredeyse tamamını vuran zirai don felaketinde de çiftçilerimiz büyük kayıplar yaşadı.
Buradan bir kez daha tüm üreticilerimize geçmiş olsun diyorum.
Tarım ve gıda güvenliği, gerçekten ülkemizin stratejik öneme haiz önemli bir konusu.
Ve bu alanda yaşanan olumsuzluklar, kötü yönetimin ve ihmalkarlığın da bir sonucu.
Bugün için hala, etkin bir erken uyarı sistemi, bölgesel don haritası ve dijital meteorolojik bildirim altyapısı kurulmadı ve bu durum kabul edilemez.
Tarımda artık sadece sonuçlara tepki veren değil, riskleri öngören ve buna göre tepki veren bir risk yönetim sisteminin mutlaka kurulması gerekiyor.
Afet öncesi tedbirler kadar, afet sonrası süreç yönetimi de çok çok önemlidir.
Geçtiğimiz hafta sonu Antalya’daydım. Orada üreticilerimizle bir aradaydık. Dertlerini dinledik.
Diyorlar ki bu felaket sadece 1 yıllık hasadı değil, çoğu ürün için aslında 2 yıllık hasadı etkiledi.
Vuran don sadece bu yılın ürünün değil, ağaçlarda oluşturduğu hasar gelecek yılın ürününü de etkiledi.
Buradan hükûmete çağrımız:
Çözüm diyoruz ya çözüm, çok basit. 5 madde 5.
1) Hasar tespit çalışmalarını derhal tamamlayın.
2) Üreticimizin vergi, sigorta ve Ziraat Bankası borçlarını en az iki yıl erteleyin.
2 yıl etkileniyor çiftçi.
2 yıl vergiymiş, Ziraat Bankası borcuymuş bu derdi düşünmemesi lazım.
3) Ziraat Bankası üreticimize yeni finansman imkanları mutlaka sağlasın.
4) Tarsim’in don felaketindeki hasar tazmin süresini Nisan sonuna kadar uzasın.
Tarsim’i öyle bir değiştirmişler ki bir kurduk o sistemi “Şubattan sonra don olursa ben karışmam” diyor.
Bu ülkede Martta kar yağar mı? Yağar.
Nisanda kar yağar mı? Yağar.
Bu ülkenin gerçeği bu.
Eğer sen şubatta çekiyorsan güvenceni bu işi bilmiyorsun ya da niyetin bozuk demek.
Son madde,
5) Üreticilerimizin zararının devlet tarafından adil bir biçimde tazmin edecek mekanizmayı derhal oluşturun.
Değerli arkadaşlar,
Sözlerime son verirken, tekrar vurgulamak istiyorum ki,
Bizim lügatımızda umutsuzluğa asla yer yok.
Bu büyük ve güzel ülkeden asla vazgeçmeyeceğiz, canla başla çalışmaya devam edeceğiz.
Çalışacağız, ama emrolunduğu gibi dosdoğru çalışacağız.
Çünkü biz Türkiye’yiz ve birlikte çok güzeliz.
Tüm bu düşüncelerle, hepinizi tekrar saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.