7 Mayıs 2025
Ali Babacan- 7 Mayıs 2025 Yeni Yol Haftalık Grup Toplantısı
DEVA Parti’sinin Gelecek Parti’sinin Saadet Parti’sinin değerli Milletvekilleri, yöneticileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sivil Toplum Kuruluşlarımızın ve meslek örgütlerinin değerli temsilcileri,
Kıymetli basın mensupları,
Ekranları başında ve şu anda bizleri bu salonda izlemekte olan değerli konuklar,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor; Yeni Yol Grubu’nun 14. Toplantısına hoş geldiniz sefalar getirdiniz diyorum.
Her hafta grup toplantılarımızla hak arayan, Meclis’in kapılarında kendi mücadelesini sürdüren çok sayıda STK temsilcileri var, hak örgütleri var.
Ben onların hepsine buradan tekrar selamlarımı iletmek istiyorum.
Her birinin hak arayışının yanında olacağımızı buradan tekrar ifade etmek istiyorum.
Özellikle adil yargı hakkına ulaşamayan tüm vatandaşlarımızın da bu haklarını er ya da geç ele geçirmelerini, haklarına kavuşmalarını sağlamaları için de elimizden gelen her türlü çabayı ortaya koyacağımızı tekrar ifade etmek istiyorum.
Yine geçtiğimiz hafta Afyonkarahisarlı, Uzman çavuşumuz Mümtaz Bey’, in hemşerisi Önder Özen’e de buradan tekrar huzurlarınızda Allah’tan rahmet diliyorum.
Acılı ailesine sabır diliyorum
****
Değerli arkadaşlar,
Geçtiğimiz hafta vefat eden TBMM Bakan Vekili Sırrı Süreyya Önder’i tekrar anmak istiyorum.
Sırrı Süreyya Önder, sadece siyasetçi değil, kültür insanı kimliğiyle de bu ülkenin ruhuna dokunmuş, nevi şahsına münhasır bir insandı.
Kalemini suskunluğa, yüreğini barışa açanlardandı.
Sesi ülkemizin birlik ve beraberliği için yankılandı.
Farklı siyasi görüşlerden herkesin sevgisini yaşarken kazanmıştı.
Hastanede yoğun bakım altındayken kendisini ziyaret edenlere baktığımızda, cenaze merasimine katılanlara baktığımızda adeta tüm Türkiye’yi orada gördük.
Toplumumuzdaki uzlaşı arayışının, barış talebinin ne kadar güçlü olduğunu da aslında hem hastane ziyaretlerinde hem de cenaze töreninde gördük.
Onu gülümsemesiyle, neşeli mizacıyla, barış için taşın altına koyduğu bedeniyle hatırlayacağız.
Ben buradan bir kez daha, kendisine Allah’tan rahmet; başta ailesi olmak üzere, yakınlarına, sevenlerine ve tüm DEM Parti camiasına başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sırrı Süreyya Önder’in acısı tazeyken, cenazesi henüz kalkmadan, Atatürk Kültür Merkezi’ndeki anma töreni çıkışında CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel bir saldırıya uğradı.
Bu saldırıyı şiddetle kınıyor; Sayın Özel’e bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi buradan iletmek istiyorum.
Bu saldırıya, bu türden saldırılara maalesef ülkemiz yabancı değil.
Bu ülkede siyaset, birilerinin eliyle kriminal bir alana dönüştürülmeye çalışılıyor.
İktidar, bir yandan meşru siyaset zeminini yargı yoluyla yok etmeye çalışırken;
Bir yandan da, sürekli olarak nefret dili kullanarak, siyasi şiddeti besleyen bir iklim oluşturuyor.
Size sadece iki cümle okumak istetiyorum:
“Akıllarını başlarına almazlarsa sokakta dahi yürüyemezler”
2. cümle;
“Adaylık yolunda telef olacaklar”
Bunlar kimin ifadeleri?
Bu ülkenin Cumhurbaşkanının, siyasi rakipleri hakkında sarfettiği cümleler bunlar.
İşte değerli arkadaşlar bu sözler siyaseti geriyor, toplumu geriyor.
Şu an Türkiye’de siyaset ve toplum bizzat bu ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından geriliyor.
Siz bu iklimi oluşturursanız, bu kadar insanı gererseniz, bu kadar nefret ve öfke dilini kullanırsanız o zaman siyasi şiddete imkân veren, siyasi şiddeti adeta besleyen bir iklim oluşturursunuz.
Üstelik, muhalefete yapılan her türlü baskı ve zorbalığı alttan alta destekleyerek “oh oldu, hak ettiler” diyen sorumsuzların da önünü açmış olursunuz.
İktidara da bir kısım muhalefete de söylüyorum:
Ne iktidarın “telefli” cümleleri, ne de kimi muhalefetin provokatif, ayrımcı dili toplumumuzun uzlaşı talebinin önünde duramaz.
Bizim yolumuz belli: Biz, siyaseti öfke dilinden temizleyeceğiz arkadaşlar.
Bizim yolumuz belli: Biz, siyasi ikbali uğruna bu topraklara daha fazla nefret ekenlerin karşısında dimdik duracağız, dimdik.
Nedir bu ülkenin sizden çektiği yahu!
Hatırlayalım arkadaşlar bakın, bu sadece “kızdı da konuşuyor” değil.
Yine Sayın Erdoğan’ın bizzat sarf ettiği bir ifadeyi burada tekrar etmek istiyorum.
Ne demişti?
“Öfke bir hitabet sanatıdır” demişti.
Bunu kasten yapıyor, kasten.
Zannediyor ki; “ülkeyi gereyim, iki kutupta buluşturayım ve bir kutup iki kutup olduğunda ben nasıl olsa bu ülkede bundan sonra gelecek seçimleri de kazanırım” diye bir hesabı var bunun arkasında unutmayın.
Türkiye iktidar ve ana muhalefet olarak sadece bu 2 odakta kutuplaşırsa diyor ki Erdoğan, “Nasıl olsa ben onları yenerim” diyor.
İşte biz bu oyunu bozacağız.
Biz, bu iki kutuplu siyasete izin vermeyeceğiz bu ülkede.
Biz, bu ülkede yeni bir yolun mümkün olduğunu ve güçlü bir şekilde “Biz burada varız ve desteğinize talibiz” diye milletimizin karşısında olduğunu göstereceğiz inşallah.
Açıkça söyleyeyim arkadaşlar,
Biz öyle beyaz Toroslarla, cenaze torbalarıyla parmak sallayanlara pabuç bırakmayız.
Biz varız biz (…)
Hepimiz varız.
Söz veriyoruz: Bu ülkeyi annelerin ağlamadığı, hiçbir gencin cenazesinin hiçbir torbaya girmediği bir ülke yapacağız inşallah.
Bunun için yola çıktık.
Değerli arkadaşlar,
İktidar insanların gözünün içine bakarak yalan söylemeyi artık sürekli bir alışkanlık haline getirdi.
Palavra, palavra, palavra: İşleri güçleri bu.
Ülkenin Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde çıktı, insanların yüzüne baka baka dedi ki:
“15 yıl önce 2023 vizyonu dedik ve bu hedefe ulaştık” dedi.
Sanki bu ülkenin insanı hafızasını yitirmiş gibi…
Sanki rakamlar gerçeği söylemiyor gibi…
Bu nasıl hedefe ulaşmaysa, inanın bakıyoruz, şaşırıyoruz.
Yakışmıyor yakışmıyor, ülkenin Cumhurbaşkanına yakışmıyor.
Hangi rakamları kullandı, danışmanları ne tür işlemler yaptı da bu sonuca ulaştı, inanın anlaşılır gibi değil.
Tüm dünyanın matematikçileri bir araya gelse, Erdoğan’ın matematiğini çözemez.
Bunların matematiği nasıl biliyor musunuz arkadaşlar?
Bakın, bunların matematiği bu;
[2 + 2 = 5 görseli]
Ama iletişimdeki akıl hocaları diyor ki, “Korkmayın, ısrarla ısrarla 2+2 5’tir deyin” diyor.
“Gün gelecek bu millet size inanacak” diyor.
“Bir yalanı sık tekrar ederseniz insanlar gerçek olarak bir gün kabul edecek” diyor.
Bunu kabul edecek Türkiye’de tek bir kişi değil, ilkokul 1’e gidip de bir tek matematik dersine girmiş hiçbir ilkokul öğrencisi bile bunu kabul etmez.
Bunlar bakın hakikatle oynuyorlar, matematik ilmine meydan okuyorlar.
Sayın Erdoğan, siz çocuk mu kandırıyorsunuz ya?
O 2023 hedeflerini biz koyduk biz. Çalışma arkadaşlarımızla beraber, büyük ve güçlü bir Türkiye vizyonuyla belirledik o hedefleri.
Yıl 2011, Türkiye’nin zirvede olduğu yıllar.
Doğudakilerin imrendiği, batıdakilerin parmakla gösterdiği örnek ülke Türkiye o zaman.
Başarılarıyla Avrupa’da manşetleri süsleyen, İslam coğrafyasında ilham kaynağı olan bir Türkiye o günkü Türkiye.
O günlerde biz arkadaşlarımızla oturduk, şöyle bir tabloya baktık ve önce bir şükrettik.
Rabbim bize, milletimize alnımızın akıyla, alnımızın teriyle hizmet etmeyi nasip etmiş; biz de gereğini layığıyla yerine getirmişiz, çok şükür dedik.
Ama yeter mi? dedik. Yetmez dedik, bununla yetinemeyiz dedik; Türkiye bundan çok daha fazlasını hak ediyor dedik.
Enflasyon tek haneliydi; yetmez dedik: Daha da düşük tek haneye inecek dedik.
Bunlar ne yaptılar?
2023 hedefinde düşük tek hane enflasyonu varken 2023 enflasyonunu tam %64 ile bitirdiler arkadaşlar.
Sayın Erdoğan hangi hedefi tutturdunuz?
2023 hedefinde düşük tek haneli enflasyon vardı. Yani%5’in altında enflasyon vardı, siz %64 ile bitirdiniz.
Bir de çıkıyorsunuz “2023 hedefini tutturduk” diyorsunuz.
10 yılda Türkiye'nin milli geliri 3,5 katına çıkıyordu arkadaşlar; 3 bin 500 dolardan 12.500 Dolara.
Baktık göstergelere, 10 yılda 3,5 katına çıkıyorsa herhalde bir 10 yıl sonra da mevcudunda 2 katına çıkar dedik: Bu zor bir şey değil bu büyük ülke için dedik.
Ve 25 bin dolarlık milli gelir hedefi koyduk.
Ulaşılan rakam 13.243 dolar.
Sayın Erdoğan, 25 bin dolar hedef koyduk 13 binde kaldınız.
Bu mu 2023 hedefini tutturmak?
Bakına arkadaşlar bu konular sadece basit bazı rakamlardan ibaret değil ha; sanmayın ki hedeflerin tutmaması sadece bazı göstergelerden ibaret.
“İşte hava sıcaklığını 30 tahmine diyorduk da 25 çıktı” değil.
Değil, değil, basit rakamlar değil bu söylediklerim.
Bunlar vatandaşın cebinden tırtıklanan paralar; çaktırmadan, usulca vatandaşın elinden alınan paralar bunlar.
Bir kişinin inadı, bir kişinin kötü yönetimi yüzünden gençlerin yarınlarından çalınanlar bunlar (…)
Başka ne hedef koymuştuk?
Ülkenin ihracatçılarıyla beraber, İhracatçılar Meclisi ile beraber sektör sektör çalıştık.
Her sektöre dedik ki, “Arkadaş siz ne hedefliyorsunuz? Bundan 10 sene sonra ne kadarlık bir ihracat yapmayı planlıyorsunuz?” Dedik, topladık 600 küsur milyar dolar çıktı.
Dedik ki, biz biraz ihtiyatlı olalım. Çünkü Türkiye’nin zirve yılındayız, o zirve yılında hani biraz gaza gelip de hedefler biraz fazla kalabilir.
Dedik ki, biz bunu 500 milyar dolara yazalım hedef olarak.
“600 olursa ne ala” dedik.
Ama resmi hedefimizi 500 milyar dolar olarak açıkladık 2023 için.
Çıkan rakam; 255 milyar dolar, 2023’te.
Sayın Erdoğan, bu mu hedef tutturmak?
500 milyar dolar ihracat hedefi koyduk siz 255 milyarda kaldınız.
Hala çıkıp insanların gözüne baka baka “2023 hedeflerine ulaştık” diyorsunuz.
Bu yaptığınız doğru değil.
Hedef 25.000 dolar, milli gelir ulaşılan 13.243.
Hedef 500 milyar dolar ihracat, ulaşılan 255 milyar dolar.
Tablo ortada… Siz hedeflerin yarısını bile zor geçtiniz.
Ekonomimizi mahvettiniz, insanlarımızı perişan ettiniz.
Yetmedi, yeni sorunlar yaratmaktan da çekinmediniz.
Ben buradan soruyorum;
2023 yılı hedefimizde bu ülkede sanal kumarın yaygınlaştırılması, gençlerimizin kumar batağına saplanması var mıydı?
Bunlar ülkede ta 1998’de bitmiş olan kumarı yeniden canlandırdılar.
Ve herkesin cep telefonuna bir kumarhane açtılar.
Yüzlerce kumar makinası koydular her cep telefonunun içine.
2023 yılı hedefimizde, o gün gelecek Türkiye’de kiracılarla ev sahipleri mahkemelik olacak diye bir hedef koymadık ki.
Bunlar ülkede barınma sorununu patlattılar.
Bakın arkadaşlar son açıklanan enflasyon rakamı, TÜİK.
TÜİK ne demek?
Olabilecek en düşük inanırsanız, en küçük rakam demek.
TÜİK’in pazartesi günü açıkladığı enflasyon oranı %37-38 gibi bir şey.
İnanırsanız.
Ama aynı TÜİK’in açıkladığı 2 rakam var ki arkadaşlar bu çok önemli, çok önemli bakın.
TÜİK diyor ki “Türkiye’de konut barınma enflasyonu %74 arttı” diyor.
Barıma, en temel ihtiyaç.
“Eğitim maliyetlerinin enflasyonu % 79 arttı” diyor.
Ortalama 37-38 ama bakın %74 barınma, konut, kira enflasyonu, %79 eğitim enflasyonu.
Eyy Erdoğan, Aile Yılı bu mu?
Aile Yılı dediğiniz bu mu?
Asgari ücrete, emeklilere, tüm sabit gelirlilere verdiğiniz bir maaş artışına bakın, bir de Aile Yılı’nda konut, barınma, eğitim gibi ailenin en temel ihtiyaçlarıyla ilgili ürettiğiniz enflasyon rakamına bakın.
Niye bu kadar kiralar yüksek Türkiye’de?
Konut kiraları niye bu kadar arttı hiç hesap ediyor musunuz?
Çünkü arkadaşlar bunlar arsa üretimini yavaşlatıyorlar.
“Kıymetli kıymetli satalım” diyorlar.
“Tarladan imar parseline dönüyorsa orada bir rant var. O rantı kendi aramızda paylaşalım” diyorlar.
“İmar parsele döndü, büyük bir projede emsal artıralım, imar planının dip notlarıyla oynayalım bir rant daha oluşturalım” diyorlar.
Bunlar rantları ekleye ekleye bir avuç insana para kazandırırken o rantların içine yedirildiği fiyatlar alıyor başını gidiyor.
Bugün Türkiye’de her bir gencimiz evlenmekte zorluk çekiyorsa, “nasıl kira ödeyeceğim?” diye kendi kendine soruyorsa, “çocuk sahibi olsam bunun eğitim masraflarını nasıl karşılayacağım?” diye soruyorsa bilin ki bunun tek sebebi bu menfaat şebekesidir.
İktiran etrafında oluşan ve kimi iktidar ortaklarıyla beraber çalışan menfaat şebekesidir.
Değerli arkadaşlar,
Bakın, bunlar utanmadan insanların aklıyla alay ediyorlar.
Gözümüz var görüyoruz.
Kulağımız var duyuyoruz.
Hafızamız var hatırlıyoruz.
Milletimiz de her şeyin farkında.
Kim doğru söylüyor, kim hamaset yapıyor her şeyin farkında.
Arkadaşlar,
2023 hedefleri, bu ülkenin umutla baktığı, yarınlarımıza dair iddialı sözlerdi.
Bunlar taahhütname idi. Unutulacak vaatler değildi.
Biz diyoruz ki: Ülke yönetmek, hayal satmakla olmaz.
Ülke yönetmek, sürekli yalanları yayarak; insanların yalanlara inanmasını bekleyerek olmaz.
Ekonomi, güven ister.
Güven, dürüst yönetim ister.
Doğruyu söyleyen yönetim ister.
Samimiyet ister, samimiyet.
İktidardakiler!
Gerçekleri gizleyerek, anı kurtarma çabası içinde hareket ederek, hem kendinize hem de bu millete kötülük yapıyorsunuz.
Şunu unutmayın!
Türkiye’nin çok büyük bir potansiyeli var.
Ama bu potansiyeli ortaya çıkaracak olan şey; şeffaflıktır, ehil ve dürüst kadrolardır,
her an hesap vermeye hazır bir yönetim anlayışıdır.
Sayın Erdoğan,
Algıyla bir yere kadar yönetirsiniz. Gerçekler er ya da geç sizin de kapınızı çalar.
Milletimiz sizin gibi rüyada değil. Çoktan uyandı. Artık siz de uyanın.
Sorunları çözmek yerine, sorunların üzerini örtmeyi alışkanlık haline getirdiniz.
Gerçekleri söylemekten korkmayın.
İnsanımızın irfanına güvenin ya.
Onlar doğruyla yanlışı ayırt ederler merak etmeyin.
Arkadaşlar, bu milletin ihtiyacı dürüst bir yönetim, açık bir iletişim ve güven veren bir devlet aklıdır.
Biz, işte bu düzenin değişmesi için buradayız.
Bizim inandığımız yönetim anlayışı bambaşka.
Biz, gerçekleri gizleyen değil; milletle paylaşan, şeffaf ve dürüst bir yönetimi savunuyoruz.
Çünkü bir ülke, ancak hakikatle yüzleşerek iyileşebilir.
Gerçekleri ortaya koymazsanız, sorunları kabul etmezseniz o sorunları çözmek mümkün olmaz.
Değerli Arkadaşlar,
İşte tam da bu yüzden; içeride şeffaflık ve dürüstlükten uzak bir yönetimin, dış politikada da ilkeli ve tutarlı bir duruş sergilemesi mümkün olmuyor.
Bugün Türkiye, İsrail’in Filistin ve Suriye’yi hedefleyen hukuksuz saldırılarına karşı etkili olamıyorsa; bu, içeride kaybedilen ekonomik gücün ve dünyada kaybedilen bir itibarın neticesidir.
Artık yolsuzluğun, kara paranın, mafya ilişkilerinin bir deryası haline gelen ve buradaki pisliklerin neredeyse bütün dünyaya sıçradığı bir ülke tutup da herhangi bir konuda konuştuğu zaman uluslararası arenada etkili olamaz.
Derler ki adama, “Kardeşim sen ne konuşuyorsun? Sen git önce kendi iç işlerini düzelt.
Sen hak diyorsun hukuk diyorsun da sen kendi vatandaşının hakkına hukukuna giriyorsun.”
“Sen uluslararası hukuk diyorsun da kendi ülkende anayasanı çiğniyorsun kardeşim, ne uluslararası hukuktan bahsediyorsun” bana derler.
Ve şu anki iktidarın uluslararası çevrelerde maruz kaldığı muamele budur arkadaşlar.
Ne diyorlar? Efendim “Uluslararası hukuk, Gazze’ye saldıramazsın.”
Sen önce bir kendi ülkende hukuku bir uygula bakayım, Anayasaya uy ondan sonra konuş.
Onun için etkili olmuyor.
Onun için İsrail’in bu zulmü, İsrail’in soykırımına varan Gazze’deki uygulamaları konusunda şu andaki hükûmet ne kadar bağırırsa bağırsın sesinin, sözünün etkisi olmuyor.
Bir halk, gözlerimizin önünde ağır bir insanlık felaketine sürüklendi.
Hastaneler vuruldu, okullar hedef alındı, çadırlar bombalandı, ibadethaneler dahi korunamadı.
Sivillerin, kadınların, çocukların yaşam hakkı hiçe sayıldı.
Uluslararası hukuk, açıkça çiğnendi.
Ve şimdi bakıyoruz Gazze’ye yeni bir saldırının hazırlığı yapılıyor.
Gazze’de yaşayan Filistinlilerin bölgenin iyice güneyine itilmesi, sıkıştırılması ve Gazze’nin tamamıyla güvenlik açısından, askeri açıdan İsrail’in kontrolüne alınmasıyla ilgili ciddi bir hazırlık yapılıyor şu anda.
Benzer bir senaryo, yavaş yavaş Suriye’de sahneye konuluyor.
Amaç, savaşı bölgeye yaymak; istikrarsızlığı derinleştirmek.
Amaç, barışı değil, çatışmayı kalıcı hale getirmek.
Şu anda bakıyoruz dünyada öyle kötü iklim var ki özellikle ABD’nin “Ben Grönland’ı istiyorum, Panama Kanalı’nı istiyorum, Gazze’yi istiyorum” demesiyle, Rusya’nın “Kırım benim oldu, Ukrayna’nın da bir kısmı benim olacak” demesiyle, Çin’in Tayvan’a gözünü dikip “Zaten burası Çin toprağıdır” demesiyle çok kötü bir iklim oluştu.
Gücü olanın yayılacağı, elinde silahı olanın haklı olanın hakkını gasp edeceği bir iklim var.
Bu dün geceki Hindistan’ın Pakistan’a yaptığı saldırı da bu iklimin oluşturduğu bir fırsat.
Diyorlar ki “Tam fırsat. Zaten kapanın elinde kalıyor her şey. Ben niye durayım ki? Ben de hareket edeyim. Bu kaosta ben de bir şeyler kapayım”
Amaç bu.
Onun için arkadaşlar çok dikkat etmemiz gerekiyor.
Bizim coğrafyamızın ihtiyacı olan şey, daha fazla çatışma değil, daha fazla diplomasi.
Böyle bir tabloda Türkiye’nin sorumluluğu büyük.
Biz diyoruz ki:
Türkiye, yeniden bölgesinin en itibarlı ülkesi haline gelecektir.
Sadece tepki veren değil; olan bitenden sonra tepki veren değil, çözüm üreten, proaktif, sorunlar meydana gelmeden sorunları önleyen bir dış politika Türkiye izlemelidir.
Bu da ancak; içeride hukuka, özgürlüğe inanan, liyakate dayalı şeffaf, dürüst bir yönetim anlayışıyla mümkündür.
Bu ancak, güçlü bir ekonomi ile mümkündür.
Değerli Arkadaşlar;
Biz, sadece eleştirmek için değil; çözüm üretmek için buradayız.
Dış politikadan ekonomiye, eğitimden sağlığa, enerjiden dijital dönüşüme kadar her alanda ama her alanda hazırız.
Sloganlarla değil; somut, uygulanabilir, takvime bağlanmış planlarımızla, programlarımızla hazırız.
Bugünün Türkiye’si sorunlarla kuşatılmış olabilir.
Ama biz bu sorunları aşacak bilgiye, tecrübeye ve kadrolara sahibiz.
Çünkü biz bu ülkenin gerçeklerini biliyoruz.
Çünkü biz başardık ve göreceksiniz çok daha güzelini başaracağız.
Çünkü Türkiye bunu hakkediyor.
Değerli Arkadaşlar,
Tekrar vurgulamak istiyorum ki;
Bizim yolumuzda herkese yer var; insaniyetten nasibini almamışlara yer yok.
Bizim yolumuzda barışa, kardeşliğe, dostluğa yer var; öfkeye, nefrete, umutsuzluğa yer yok.
Bu büyük ve güzel ülke, birlikte çok güzel ve bir arada çok büyük.
Rabbim birlik beraberliğimizi daimi kılsın, Rabbim iç barışımızı korusun, güçlendirsin, bozmasın.
Bunun için çalışıyor çabalıyoruz; bunun için buradayız, bir aradayız.
Hep söylüyorum, birlikte, beraberlikte bereket var.
Sözlerimin sonuna gelirken;
Evlatları için geceyi gündüze katan, dualarıyla ülkemizi ayakta tutan tüm annelerin ellerinden saygıyla öpüyorum.
Anneler gününü şimdiden kutluyorum.
Başta kendi annem olmak üzere, aramızdan ayrılan, ebediyete irtihal eden tüm anneleri de rahmetle, dualarla anıyorum.
Onların emeğini, fedakârlığını, sevgisini hiçbir zaman boşa çıkarmayacağız.
Tüm bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi tekrar saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.