Milas 1. Olağan İlçe Kongresi
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Muğla il teşkilatımızın ve Milas ilçe teşkilatımızın çok değerli başkanları,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Muğlalı gönüldeşlerimiz,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Milas teşkilatımızın birinci olağan ilçe kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Sözlerimin başsında Milas ilçe teşkilatımızda görev alan tüm yol arkadaşlarımı kutluyor, kendilerine çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.
*****
Değerli konuklar, değerli katılımcılar, değerli çalışma arkadaşlarım,
Dün gerçekten çok üzücü bir haber aldık ve bir askeri helikopteriniz düştü. Şu ana kadar gelen haberlere göre 11 şehidimiz, 2 yaralımız var. Hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum, başsağlığı diliyorum. Yararlı askerlerimize de bir an önce Allah’tan acil şifalar diliyorum. Milletçe başımız sağ olsun.
Değerli arkadaşlarım,
DEVA Partisi önümüzdeki salı günü tam 1. yaş gününü kutlayacak. 9 Mart 2020’de 90 cesur vatansever arkadaşımızla yola çıktık, DEVA Partisi damla damla yurdun tüm sathında hızla büyüyor. Teşkilat yapımız çok hızlı bir şekilde genişliyor. İki gün önce de 2. İl Başkanları Toplantımızı Ankara’da gerçekleştirdik.
Şu anda arkadaşlar 81 ilimizin 81’inde de ilk başkanlarımız görevinin başında. Bu 81 ilin 71’nde yönetim kurulu oluşmuş durumda. 43 ilimizde de il kongrelerimizi tamamlamış durumdayız. Türkiye’de merkez ilçeler dahil 973 ilçemiz var ve 973 ilçemizin şu anda 436’sında ilçe başkanlarımız görevinin başında. 297 ilçemizde de kongrelerimizi tamamlamış bulunmaktayız. DEVA Partisi teşkilatlanma hızı açısından ve büyük kongresini yapma zamanlaması açısından baktığımızda rekor bir hızla bunu Türkiye’de gerçekleştiren bir siyasi parti oldu ve 29 Aralık itibarıyla seçime girmek için gerekli tüm şartları yerine getirmiş bir siyasi parti olduk. Ben bu yoğun çalışmada emeği geçen tüm genel merkez kurul üyelerimize, teşkilat mensuplarımıza özellikle teşekkür etmek istiyorum.
Dün de bir ilki gerçekleştirdik ve DEVA Kadında zirvesinin Ankara’da ev sahipliliğin yaptık. Çok güzel bir katılımla ve çok güzel bir program akışıyla bu zirve düzenlendi. Siyasette kadının önemini vurguladığımız hem teşkilatımız hem de ülke sathında bunun farkındalığını artırma çabasıyla ortaya koyduğumuz bir program oldu.
Biz siyasette kadınların rolünün ve etkinliğinin artırılmasını çok çok önemsiyoruz. Eğer siyasette kadınlar yeterince var olmazsa, yeterince etkin olamazsa o siyaset yarım bir siyaset olur. O siyaset ülkenin tüm sathına ulaşmaz. Üstelik biz siyasette kadınları sadece yan aktivitede bulunan parti çalışanları olarak görmüyoruz. Onun için ‘kadınlar kolu’ kurmadık. Diğer bütünpartilerin kadın kolları vardır, bizde yok. Çünkü bizim partimizde kadınlar ana gövdenin içerisinde ve her türlü karar alma mekanizmasının tam içinde. Böyle önemli bir farkı da Türkiye’de siyasette DEVA Partisi olarak ortaya koymuş durumdayız.
Bir başka önemli konu kadına şiddet, aile içi şiddet. Bu da ülkemizin hala kanayan bir yarası ve çok önemli kültürel dönüşümü sağlamadan devletin en tepesinden, en uçta çalışan kolluk kuvvetlileri mensuplarına kadar bir zihniyet değişimi, bir kültürel değişim olmadan Türkiye’de maalesef bu kadına şiddetin sonunu getiremeyiz.
İstanbul Sözleşmesi tartışılıp duruyor. Biz oturduk bir komisyon kurduk. Hukukçu arkadaşlarımız, siyaset bilimci arkadaşlarımız, uluslararası ilişkiler uzmanlarımız satır satır sözleşmeyi inceledik. Bu sözleşme kadına şiddeti önleyen, aile içi şiddeti önleyen, tedbirler içeren bir sözleşme. Sözleşmenin özü şu, konu kadına şiddetse, konu aile içi şiddetse bunun aması, fakatı olmaz. Kadınlar tercih ettikleri ya da yaşadıkları hayat sebebiyle şiddete maruz kaldıklarında bunun hafifletici bir sebep olarak gösterilmesi söz konusu olamaz. Amasız, fakatsız şiddete karşı mücadele ile ilgili bir sözleşmedir bu.
Kadına şiddetin en yoğun olduğu ülkelerden biri olduğu Türkiye’de, İstanbul Sözleşmesi devletin en tepesinde, hükümette tartışma konusu haline getirilebiliyorsa gerçekten bu ülkenin geleceğine yazık. Kabul edilebilir bir durum değil bu. Bu kültür, bu zihniyet yukarıdan aşağıya yansımalı kiTürkiye’de bu sorunu çözelim. Aksi halde bitmez, bu ikincilik tutumla bitmez. Fakat biliyorlar ki bu konuda Türkiye için bir kutuplaşma aracı. Siz düşman arıyorsanız bu ülkede işsizlik çok. Bu ülkenin en büyük sorunu işsizlik, gidin işsizlikle uğraşın. Kadınların yakasından düşün. Eğer düşman arıyorsanız yoksullukla mücadele edin. Düşman arıyorsanız adaletsizlikle, hukuksuzlukla mücadele edin. Bırakın başka düşmanları. Maalesef arkadaşlar bu, ülkemizin en önemli sorunlarından birisi. Ama topyekûn bir iktidar değişikliği olmadan, topyekûn bir zihniyet değişikliği olmadan üzülerek söylüyorum ki galiba çözülmeyecek bu. İkincilik tutumla olmaz. Kategorik olarak duruş gerekir. Kırmızı çizgileri çekmeniz gerekir ki Türkiye’de kadına şiddet sorununu önleyelim, başka türlü olmaz.
Değerli arkadaşlarım,
Gelelim her gün iliklerimize kadar hissettiğimiz en can sıkıcı gündeme. Ekonomiye gelelim.
Bugünkü iktidar şeffaf değil. Gerçekleri çarptırarak sunuyor. Açıkladıkları rakamlar güven vermiyor.
Bugün devletimizin ne kadar açıkladığı rakam varsa kendi vatandaşımız mesafe ile yaklaşıyor. Devlet enflasyon açıklıyor %15-16. Vatandaşa soruyorlar “Enflasyonu ne hissediyor?” diye. Vatandaşımızın %80’i “%15’in üzerinde” diyor böyle değil diyor. Vatandaşımızın yarısı enflasyonun %30’un üzerinde olduğunu söylüyor. Devlet hala %15 açıklıyor.
Devletin açıkladığı rakamlara güven olmayınca o ülkede siz ekonomiye güven oluşturamazsınız. Ekonomi demek rakam demek. Rakamlarda doğru söyleyeceksiniz ki geri kalan yaptığınız her şeye güven olsun. Dışarıda insanlar diyelim ki hava soğuk, kar yağıyor. Hükûmet açıklıyor; hava güneşli 15 derece. Buna kim inanır? Maalesef ekonomiyi şu anda bu zihniyet yönetiyor.
Bakın, haftalardır Merkez Bankası’nın çok kâr ettiğini, ekonomiyi çok iyi yönettiklerini söyleyip duruyorlar.
Bunu süsleyip püsleyip anlatıyorlar.
Biliyorsunuz, partili Cumhurbaşkanı ve akraba Bakan el ele verip Merkez Bankamızın tam 130 milyar dolarlık döviz rezervini çarçur ettiler. Adeta kibrit çakıp yaktılar.
Bu milletin alın teriyle, üreterek, ihracat yaparak kazandığı döviz rezervlerini tükettiler.
Bu kadar mi? Devamı da var: Merkez Bankası’nın rezervleri 45 milyar dolar eksiye düştü. Eksiye...
Doğmamış çocuklarımıza kadar memleketi borçlandırdılar. Rezervin eksiye düşmesi ne demek? Onu da izah edelim.
En son verilere göre merkez bankasının elinde 95 milyar dolar döviz ve altın var. Cumhurbaşkanı çıkıp diyor ki Merkez Bankası’nın 95 milyar dövizi var diyor. İyide aynı Merkez Bankası’nın 140 milyar dolar borcu olduğunu niye söylemiyor Sayın Cumhurbaşkanı? 95 milyar döviz var dediği rezerv orada duruyor ama bir yandan da devletin başına gelmeyen bir iş geldi. Merkez Bankası, devletin hazinesi değil. Bakın Merkez Bankası, borçlu olur mu? Para basan kurum borçlu olur mu? Bunu da yaptılar ülkeyi bu duruma dadüşürdüler.
Ancak, Merkez Bankasının piyasaya olan borcu da tam 140 milyar dolar.
Merkez Bankası’nın döviz borcunun önemli bir kısmı bankalardan zorunlu karşılık adı altında borç aldığı döviz.
Borcun bir diğer önemli kısmı da swap anlaşmalarıyla piyasadan veya diğer ülkelerden borç aldığı döviz.
Şu anda Merkez Bankası’nın döviz borcu 140 milyar dolar. Fakat bakıyorum Sayın Erdoğan bundan hiç bahsetmiyor, “95 milyar dolar dövizim” var diyor. Bu aynı şuna benziyor, cebinizde diyelim ki 95 lira param var. İyi de o paranın hepsi borç üstelik bir de 45 lira daha borcunuz var. Ondan niye bahsetmiyorsunuz.
Şimdi hükûmete tek tek soruyoruz. Milletimiz adına soruyoruz.
Merkez Bankası’na neden hukuk dişi müdahalede bulundunuz? Kanunda yazıyor “Merkez Bankası bağımsız” diye, talimatla yönetiyorlar.
Merkez Bankası’nın döviz müdahalelerini piyasadan neden gizlediniz? Sayın Erdoğan geçen söyledi. “Evet” dedi. “Müdahale etti” Merkez Bankası.
Açın bakın; Merkez Bankası’nın resmî sitesinde en son döviz müdahalesi 23 Ocak 2014’te gözüküyor? Peki, Cumhurbaşkanı’nın “Evet müdahale edildi” denen rakamlar nerede? Niye açıklamıyorsunuz? Nasıl oluyor bu? Hani kayıt var diyorsunuz ya, nerede bu kayıtlar?
Bakın bizim dönemimizde bu kardeşiniz tam 11 yıl bu ülkenin başında oldu. Her şey açık şeffaf. Müdahalelerin hepsi merkez bankasının web sitesinden açıklandı. Bizim korkacak bir şeyimiz yoktu. Hesap veremeyecek tek bir kuruşumuz yoktu. Onun için açık olduk şeffaf olduk. Her şeyi bu milletin dünyanın gözü önünde açık açık yaptık.
Şimdi ben açık açık soruyorum söyleyin, 130 milyar dövizi çarçur etiniz. Bu satılan dövizleri ne zaman, kime, hangi kurdan, hangi yöntemle sattınız? Bu babanızdan miras kalan şey değil ki. Merkez Bankası’nın döviz rezervi bu milletin alın teriyle, ürettiğiyle ihraç ettiğiyle kazandığı döviz. Biz yıllarca biriktirdik onu, kara günler için biriktirdik, kötü günler için biriktirdik.
Sorularımıza açık ve net şekilde cevap bekliyoruz. Siz hesap verme makamındasınız.
Öyle akraba bakanı ortadan kaybedelim, ekonomi yönetimini değiştirelim, olanları unutturalım diyemezsiniz. Bu millet buna kanmaz.
Biz bunu unutturmadık, unutturmayacağız. Ne kadar başka gündemlerle başka konularda bunların üzerini kapatmaya çalışsanız da biz bunu sık sık hatırlatacağız. Bu soruları sık sık soracağız. 130 milyar dolar nerede? Bunu soracağız.
Üç aydır ekonomide reform, hukukta reform masalları anlattınız ama hâlâ bu hataları savunduğunuza göre sizin ne şeffaflıkla ne hesap verebilirlikle uzaktan yakından alakanız yok!
Arkadaşlar, istedikleri kadar gizlemeye çalışsınlar, DEVA Partisi hiçbir şeyi gizlemelerine müsaade etmeyecek. Sık sık soracağız. Cevabımızı alana kadar soracağız. Bugün alamazsak yarın iktidar olduğumuzda açacağız kayıtları, bakacağız ve açıklayacağız.
Gelin maskelerini bir bir çıkartalım da gerçekler ayan beyan ortaya çıksın...
*****
Bakın birkaç gün evvel yine “Merkez Bankası kâr rekoru kırdı” dediler. Okuyunca insan hayret ediyor. Bu bir başarı olarak sunulabilir mi?
Ziya Paşa’nın dediğini yine tekrar edelim “Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?”
Aslında, Merkez Bankası’nın kârının artması, faizlerin yükseldiğinin ve Türk lirasının daha değersiz hale geldiğinin itirafıdır.
Merkez Bankası’nın kârı nereden gelir? Çünkü Merkez Bankası sıradan bir işletme değil. Bir market değil, bir fabrika değil. Merkez Bankası para basan bir banka, para basıyor. Peki, nereden kâr ediyor? Parayı basıyor, basılan kâğıt paranın maliyeti yaklaşık bugünkü kurlarla 50 kuruş. Üzerine 100 lira yazıyor, 100 liraya veriyor. 200 lira yazıyor, 200 liraya veriyor. O 50 kuruşla 200 lira arasındaki farkı Merkez Bankası’nın kârı. Buna ‘senyoraj gelir’ denir. Bu devletin hakkıdır. Ama ne kadar para basarsa işte o kadar çok kâr eder. Demek ki ne olmuş? Merkez Bankası çok para basmış mı? Basmış. Bundan onu anlıyoruz.
İkincisi, Merkez Bankası ne yapar? Bu parayı piyasaya borç verir. Borç verir ve karşılığında faiz alır, gecelik faiz alır, haftalık faiz alır. Siz Merkez Bankası’nın faizini %8,25‘den %17’ye çıkartırsanız, bu piyasadan daha fazla faiz alırsanız Merkez Bankası kâr eder. Ama Merkez Bankası’nın ettiği kâr nedir? Bu ülkenin çiftçisinin, esnafının, vatandaşının ödediği faizdir. Çok kâr ettik derken diyor ki yani “Biz vatandaştan daha çok faiz aldık” diyor. Onu niye söylemiyorsun? Onu niye anlatmıyorsun?
Asıl bir konu var ki Merkez Bankası’nı kârı, o çok enteresan. Bu da Merkez Bankası’nın elindeki dövizi sattığında muhasebede görülen kardır. “Biz bu milletin alın teriyle, üretimiyle, ihracatıyla damla damla biriktirdiğimiz o rezervi bunlar iki yılda çarçur etti” dedim ya. O dövizin alış fiyatı eski alış fiyatı. Merkez bankası bunu 1,5 liradan aldı, 2 liradan aldı, 2,5 liradan aldı ve kara gün parası olarak biz onu biriktirdik oraya. Bunlar ne yaptılar? Kaça sattıklarını da açıklamıyorlar ama günü geldi 5 liraya sattılar, günü geldi 6 liraya sattılar şimdi de övünüyorlar “Merkez Bankası çok kâr etti” diye. Bu aynı neye benziyor biliyor musunuz? Bir çocuğa babasından miras kalır, değerli bir gayrimenkul vardır o gayrimenkulü de satar. Diyelim ki 5 milyon liraya sattı. Der ki “Ben 5 milyon para kazandım.” Ya sen neyle kazandın? Sen kazanmadın ki onu, baban kazandı sana miras kaldı sen sattın şimdi onu yiyorsun.
Sonuçta değerli arkadaşlar, Merkez Bankası’na kâr ettik diye övündükleri bastıkları paradır, bu vatandaşın sırtından aldıkları faizdir ve mirasyedi parasıdır mirasyedi.
Bakın biz onlara ne yaparlarsa yapsınlar göz açtırmayız. Biz bu işi biliyoruz. Bizi kandıramazsınız ve biz ısrarla inatla sizin işinize gelmese de vatandaşımıza doğruyu anlatmaya devam edeceğiz.
*****
Onlar halka gerçekleri saptırarak anlatmaya devam etsin, biz tek tek izah edelim:
Ne diyorlar? Türkiye ekonomisi büyüdü, G-20 ülkeleri arasında Çin’den sonra ikinci oldu.
Algıları ayarlama Enstitüsü’nün yeni oyuncağı da bu. Diyorlar ki “Geçen yıl yüzde 1,8 büyüdük.”
Yani diyorlar ki, “Milli gelir arttı. Milli gelir reel olarak arttı. Milli gelir enflasyondan fazla arttı” diyorlar.
Diğer söyledikleri rakamlara bakıyoruz:
Bir yılda neredeyse 3 milyon kişi işini kaybetmiş. Üstelik çalışanların çalıştıkları toplam saat miktarı da azalmış.
Yani ülkede hem çalışan sayısı azalıyor, hem çalışanların çalıştığı saat azalıyor aynı kurum bunu açıklıyor yine aynı kurum diyor ki “Büyüdük.” Çalışan sayısı azalıyor, çalışma saati azalıyor ama ekonomi büyüyor. Bari bir hayali tablo çizecekseniz açıkladığınız rakamları tutarlı hale getirin de ondan sonra açıklayın, millet inansın.
Vatandaş gelirini kaybetmiş, vatandaş işini kaybetmiş. Ümidi tükenen insanlar iş aramaktan vazgeçmiş.
Pekiyi, nerede bu büyüme?
Bu nasıl büyüme arkadaşlar?
Çiftçiye sorun, geliri artmış mı?
Esnafa sorun, geliri artmış mı?
Emekliye, memura, işçiye sorun, geliri artmış mı?
Pekiyi, kimsenin geliri artmıyor da milli gelir nasıl artıyor?
Çiftçinin işi büyümüyorsa, esnafın işi büyümüyorsa, izah etsinler bize, ekonomi nasıl büyüyor?
Öyle hayali tablolarla, hayali rakamlarla bu milleti aldatmak mümkün değil. Bunlar zannediyor ki ekonomi gaz vermekten ibaret. Moral verelim gazı verelim ekonomi büyür. Mümkün değil.
Ekonomi önce dürüst olmakla büyür. Güven oluşturmakla büyür. İtibarla büyür. Bunlar güven oluşması mümkün değil. İtibarları yerle bir. Böyle bir iktidarın Türkiye ekonomisini büyütebilecek, Türkiye ekonomisine katkıda bulunabilecek bir sonuç alması mümkün değildir.
*****
Değerli arkadaşlar,
Çarşı, pazar, market fiyatları hepinizin malumu. Pazara da markete de gidince vatandaşımız boş fileyle dönüyor.
Vatandaşımız, pazardan çürük sebze meyve alarak karnini doyuruyor. Çocuklarıyla beraber konteynırdan artık yemek toplayan vatandaşlarımız var artık bu ülkede. Böyle bir şey yoktu. Biz bunu sıfırlamıştır. Mutlak sıfırlığı ve görece yoksulluğu sıfırlamış bir ülke olarak Türkiye’nin itibarını zirveye çıkartmıştık. Bu memleketi yönetenlerin utanç manzarasıdır bu.
Halkımız 50 kuruş ucuz olsun diye bayat ekmek saatin alıyor. Bu milleti kuru ekmek kuyruğunda bekletenlerin sefillik resmidir bu.
Türkiye’de ne büyüdü biliyor musunuz? Bütçe açığı büyüdü,
Hazinenin borcu büyüdü, hazinenin borcu ikiye katladı, ikiye. İki yılda ikiye katladı. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi başladı. Yani partili taraflı Cumhurbaşkanı, akraba bakan göreve geldi o gün hazinemizin borcu 935 milyar TL. En son geçen sene Ekim ayı 1 trilyon 975 milyar TL. İki yılda ikiye katlamışlar. Ekonomi büyüdü diyorlar ya asıl hazinenin borcunun büyüdüğünden neden bahsetmiyorlar.
Esnafın borcu büyüdü,
Küçük işletmecinin borcu büyüdü,
Cari açık büyüdü,
Gelir dağılımı arasındaki uçurum büyüdü,
Çarşı pazar enflasyonu büyüdü,
İşsizlik büyüdü.
Bunları hiç hükümetten duyuyor musunuz peki? Duyamazsınız.
Bunları niçin söylemiyorlar? Çünkü yaptıkları “büyüme” makyajının dökülmesinden korkuyorlar.
G-20 ülkeleriyle karşılaştırıyorlar değil mi?
Türkiye, G-20 ülkeleri arasında enflasyonda kaçıncı?
İşsizlik oranında, hayat pahalılığında kaçıncı? Bunları hiç duyuyor musunuz?
Bugün Muğla’dayız. Türkiye’nin yaz turizminin başkentindeyiz. Bir senedir turizmcimiz neler çekiyor, iktidar partilerinden bir ses var mi? Bir destek var mi? Bunları duyuyor musunuz?
Peki, Türkiye, bu salgın döneminde vatandaşına doğrudan destek verme noktasında kaçıncı? Bunları duyuyor musunuz?
Biz duyuralım arkadaşlar. Onlardan duyamazsınız, biz söyleyelim. Türkiye, vatandaşına doğrudan destek veren sondan ikinci ülke, sondan.
Dünyada pek çok ülke, esnafına, küçük işletmelerine, ihtiyacı olan vatandaşlarına doğrudan destek verdi.
Gelişmiş bütün devletler şu pandemi döneminde vatandaşının önce sağlığına odaklandı, sonra ekonomik yükünü hafifletti.
Bizde ne oldu? Devlet ortadan kayboldu. Şimdi de büyüdük diye övünüyorlar.
Başsından beri söyledik, “Vatandaşa doğrudan destek vermelisiniz” dedik. Ama onlar ne yaptılar? Vatandaşı daha çok borçlandırdılar. Kredi üzerine kredi verdiler. Üstelik üzerine faiz de eklediler.
Siftah yapamayan esnafa kredi vermenin ne faydası var ya? Geliri yok, geliri. Çözümün kredi vermek ve borçlandırmak olmadığını ta en başsından beri söyledik.
Şimdi de borcu daha önceki taksitleri de ekleyerek erteliyorlar. Borç erteleniyor, ancak büyüyerek erteleniyor.
Değerli arkadaşlar, bu pandeminin etkisi tamamen bitse bile, esnafımız normal eski günlerine dönse bile, dükkanını, mağazasını iş yerini açsa bile üzerindeki bu borç yükü var ya bu borç yükü, birikmiş borç yükünü yıllarca üzerinden atamayacak. Bununla ilgili mutlaka başka türlü tedbirler almak lazım. Ama hükûmet bunu yapamaz. Çünkü kaynak yok, çünkü çarçur ettiler.
Sadece Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini çarçur etmediler, bir de Merkez Bankası’nın yedek akçesi vardır, yedek akçe. Merkez Bankası bu yedek akçesinin bir kısmını tutarı kara gün içidir. Kara gün geldiğinde o yedek akçe harcanır. Daha pandemi başlamadan taraflı partili Cumhurbaşkanı, akraba bakan el ele verdiler 2019’un ocağında daha görece geleli 6 ay olmuş 2019 Ocak ayında ilk yaptıkları ne biliyordunuz? Merkez Bankası’nın yedek akçe hesabını bir günde sıfırladılar. Bir günde harcadılar Merkez Bankası’nın yedek akçesini. Bu Türk lirasıdır, döviz değil. Daha pandemi gelmeden 2020’nin Ocak ayında 2019’un yedek akçesinin bir günde sıfırladırlar. Koskoca ülkenin kötü günleri için yedekte bir şey olmaz mı? Ne oldu? O kötü günler geldi, pandemi geldiğinde döviz rezervleri erimiş yedek akçe sıfırlanmış. Ne oldu? Vatandaşımıza tamda doğrudan destek vermemiz gereken dönemde yapamadılar, veremediler.
Değerli arkadaşlar,
Yatırımlar durdu. Üretim sıkıntıda.
Türk lirasını, milli paramızı tarihinin en değersiz seviyesine düşürdüler. Paramız pul oldu, pul.
Soruyorum onlara, milliyetçilik bu mu? Milli paramızı pul haline getirmek mi milliyetçilik?
Vatandaş bir bebek maması, bir ayçiçek yağı alamıyor. Marketlerde peynirlere, mamalara, yağlara kilit vuruluyor çalınmasın diye.
Soruyorum onlara, milliyetçilik bu mu? Milliyetçilik ülkeyi bu hale mi gerdirmek?
Halkımızı düşürdükleri duruma bakar mısınız? Sırf şahsi bekaları uğruna, sırf şahsi hırsları uğruna bu halkın onurunu eziyorlar.
Kimse kusura bakmasın, biz buna müsaade etmeyeceğiz.
Bu kötü yönetime, bu ekonomiden, hukuktan, hiçbir şeyden anlamayan yönetime son vereceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Ülkemizde genç işsizlik hızla arttı. Tarihi rekor seviyeye ulaştı. Her dört gençten biri işsiz.
Ülkemizde artık “ev gençleri” var. Üç gençten birisi ne okuyor ne de çalışıyor. Aileleriyle yaşayan, iş bulamayan gençler...
Kendi şehirlerinden gitmek istiyorlar, kendi ülkelerinden bile gitmek istiyorlar. Çünkü iş yok, ekmek yok, umut yok.
Biz gençlerin içinde oldukları bu sıkışmışlığı çok iyi görüyoruz değerli arkadaşlar.
Çünkü DEVA partisi, gençlerin arkasından yürüyenlerin partisi.
Gençlerin derdini, kendi derdi bilenlerin partisi.
İşte bu yüzden hedefimiz, gençlerimize umut olmaktır.
Bu ülkenin önce sağlam bir hukuk zeminine kavuşmasını ve ardından “DEVA ekonomisi” ile büyümesini hedefliyoruz.
DEVA ekonomisi ne demek?
DEVA ekonomisi; adil rekabete, fırsat eşitliğine, özel sektör öncülüğüne ve verimliliğe dayalı bir ekonomik sistem demek.
DEVA ekonomisi; kaliteli bir büyüme demek.
DEVA ekonomisi; tutarlı, öngörülebilir, ortak akla dayanan, şeffaf ve hesap verebilir politikalar demek.
DEVA ekonomisi; her bir vatandaşımızın insan onuruna yaraşır iş, gelir ve refah içinde olması demek.
Biz, bu ülkenin insanlarının yatağa aç gitmediği, yarınlarından endişe etmediği bir refah seviyesi hedefliyoruz.
Esnafın kepenk kapatmadığı, faturalarını ödeyebildiği, emeklilerin saygın bir gelir elde ettiği bir ülke hedefliyoruz.
İşte biz, umudunu asla yitirmeyenlerin partisi olarak diyoruz ki; Bu milletin daha fazla fakirleşmesine müsaade etmeyeceğiz.
Aileleri kara kara düşünmekten kurtaracağız.
Dünya piyasaları para içinde yüzerken, ülkemizin açlığa mahkûm edilmesine göz yummayacağız.
Halkının geçim sıkıntısını bilen, işinin ehli kadrolarla sorunları çözeceğiz.
Kimsenin şüphesi olmasın; önce güveni tesis edeceğiz, ardından topyekûn zenginleşeceğiz.
DEVA iktidarında bu verimli topraklarda, işsizlik değil, yoksulluk değil, açlık değil,
Bereket akacak.
Bolluk akacak.
Refah akacak.
DEVA Partisi kadrolarıyla hazır, emaneti teslim almaya geliyoruz. ***
Değerli arkadaşlarım,
Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hakikatin sesi olacağız. Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.
Aziz milletimize kulak vereceğiz, toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
Biz DEVA Partisi olarak, bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz
Çünkü DEVA Partisi;
Kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz, Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Milas’ın DEVA’sı var. Vakit, demokrasi ve atılım vaktidir değerli arkadaşlar. Hepinize çok teşekkür ediyorum.