5 Mart 2025
Ali Babacan 5 Mart 2025
Haftalık Grup Toplantısı
Kıymetli Genel Başkanlarımız,
DEVA Partisi’nin, Gelecek Partisi’nin ve Saadet Partisi’nin değerli milletvekilleri, yöneticileri,
Kıymetli teşkilat mensuplarımız,
Sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin değerli temsilcileri,
Kıymetli basın mensupları,
Ekranları başında ve şu anda bizleri bu salonda takip eden değerli konuklar,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum,
Yeni Yol grubunun 7. toplantısına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
Değerli Arkadaşlar,
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim:
Barış savaştan iyidir. (…)
Sükût kavgadan iyidir, diyalog çatışmadan iyidir.
Yaşamak ölmekten iyidir.
Geçtiğimiz hafta DEM Parti İmralı heyeti tarafından yapılan açıklamayla terör örgütü PKK’ya silahları bırakma ve kendini feshetme çağrısı yapıldı.
Bu açıklamanın hemen ardından da örgüt, çağrının gereklerine uyacağını söyledi.
Sözlerin tutulup tutulmayacağını yakından takip edeceğiz.
Biz ilk günden bu yana şunu söyledik: Bu süreci “temkinli bir iyimserlikle” takip edeceğiz dedik;
Gerekli gördüğümüz noktalarda da tavsiyelerimizi, uyarılarımızı yapacağız dedik ve öyle de yapıyoruz.
Çünkü biliyoruz, terörü sona erdirmek sıradan bir iş değildir.
Çözüm size gümüş bir tepside sunulmaz, hediye edilmez.
Adım adım inşa edilmesi, ilmek ilmek örülmesi gereken bir süreçtir.
İyi bir yol haritası gerektirir, siyasi irade gerektirir; en önemlisi de kararlılık gerektirir, kararlılık.
Bakın “Yol Haritası” diyoruz, henüz ortada bir şey yok
“Siyasi irade” diyoruz, ülkenin Cumhurbaşkanı’ndan henüz çok net bir duruş görmedik.
Kararlılık diyoruz,
Belki Sayın Bahçeli bu işi başlattığı noktada duruyor ama Sayın Erdoğan’ın neresinde durduğunu henüz tam anlamış değiliz.
Bakın arkadaşlar, ya ileriye bakacak, hep birlikte kararlılıkla yürüyeceğiz;
Ya da arkamıza bakıp, yalpalayıp, bu fırsatı kaçıracağız.
Ya bin yıldır beraber yaşayan insanlar olarak sarılıp helalleşeceğiz;
Ya da çeşit çeşit bahane üretip ayrışmaya devam edeceğiz.
Türkiye terör sorunu yüzünden çok büyük kayıplar yaşadı çok.
Birliğimizi, beraberliğimizi kaybettik.
Ülkenin büyük ekonomik potansiyelini kaybettik.
Ama her şeyden önce canlarımızı kaybettik, bu vatanın evlatlarını kaybettik…
On binlerce aileye ateş düştü.
Ama artık kaybedecek tek bir günümüz, tek bir saatimiz bile yok.
Türkiye onlarca yıldır çektiği bu sorundan artık kurtulmalı.
Değerli Arkadaşlar,
Bu süreçteki en önemli riskler Suriye kaynaklı gelişmeler ve İsrail’in bozucu müdahaleleridir.
Son yıllarda, Suriye’de yaşayan Kürt halkının durumunda, zalim Esad dönemine nazaran, bazı iyileşmeler yaşandı.
Kürtlerin Suriye’de hür ve eşit vatandaş olmaları için çok daha ileri adımlar atılması da gerekiyor.
Ancak, İmralı’dan gelen mektup ve daha sonra yapılan çağrının PYD/YPG üzerindeki etkisinin ne olacağı, PYD/YPG’nin Şam yönetimi ile devam eden temaslarının nasıl sonuçlanacağı henüz belli değil.
Bu konu, hem Suriye’nin istikrarı ve güvenliği açısından, hem de ülkemiz açısından son derece kritik bir husustur.
Unutmayalım ki, başta İsrail hükümeti ve destekçisi ABD yönetimi, Suriye’de tamamen kendi çıkarlarını önemsiyorlar.
Başka hiç bir şeye baktıkları yok.
İsrail hükümeti, istikrarlı ve güçlü bir Suriye’yi değil;
İç kavgalarıyla meşgul, bölünmüş, zayıf bir Suriye’yi tercih ediyor.
Suriye’yle Türkiye’nin buluşmasından, bölgemizdeki halkların birbirleriyle kucaklaşmasından rahatsız olacak başkaları da var.
Tek tek saymayalım onları.
Bakın, dünyada gücü olanın, zayıf olanın malına göz diktiği bir döneme girdik fiilen.
Kendilerine süper güç diyen bazı ülkeler, hukuku yok sayarak başka ülkelerin haklarını alenen ihlal ediyorlar.
Uluslararası hukuku çöpe attılar.
Vaktiyle ABD’nin desteğini alıp Rusya’yla savaşan Ukrayna’nın başına gelenleri görüyorsunuz.
Ukrayna’nın dost bildiklerinin, birdenbire dönüp, onlara nasıl bir muamele çektiklerini izlediniz.
Olanlar herkes için ders olmalı.
Unutmayalım, zalimleri en çok korkutan, kendilerine karşı oluşturulan toplu hareketlerdir.
Tek tek değil, birlik ve beraberlik içinde onlara “dur” dediğinizde ancak etkili olabilirsiniz.
Bakın arkadaşlar,
Biz Suriye’deki dönüşümden, demokratikleşmeden, yeni anayasal düzenden, doğal kaynaklardan; Suriye’de yaşayan tüm grupların adil pay almaları gerektiğini söyledik, söylüyoruz.
Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin, Nusayrilerin, Sünnilerin, Hristiyanların, Dürzilerin, diğer küçük grupların herkesin eşit ve onurlu vatandaş olacakları bir Suriye’yi savunduk.
Suriye’deki Kürt kardeşlerimizin de, toplumdaki diğer siyasi akımları silah gücüyle bastırmış bir grubun hegemonyasında yaşamasına, gönlümüz razı değil.
Suriye Kürtlerinin, özgür ve eşit bir şekilde, siyasetteki tüm renkleri ve çeşitliliği ile, Türkiye ile dostane ilişkiler içinde olmaları en büyük arzumuz, hedefimiz.
Nasıl ki ülkemizde bin yıllık Türk ve Kürt kardeşliğini esas alarak yeni bir döneme giriyorsak, tüm komşu ülkelerdeki Kürtlerle de, kardeşlik hukuku içinde, beraberce var olalım istiyoruz.
İşte bu sebeple, sadece Türkiye’de değil, tüm komşularımızda, Türkiye’ye doğrulma ihtimali olan silahların hepsi terk edilmeli, daha nice bin yıllar sürecek birlikteliğin üzerine gölge düşürülmemelidir.
Değerli arkadaşlar,
Evet, terör ülkemiz için büyük bir sorundur.
Ancak ülkemizde büyük bir hak ve özgürlük sorunu da vardır.
Ülkemizde Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır, Kürt sorunu vardır.
Bu sorunun çözüm zemini de bu çatının altıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Bakın, İmralı heyetinin örgütün feshine yönelik çağrıyı okurken dahi bu sorun ayyuka çıktı.
İzlemişsinizdir.
Televizyon kanallarında neler yaşandı, belki takip etmişsinizdir.
Çağrı metninin önce Kürtçesi okununca afalladılar.
Bazıları ne yapacağını bilemedi, korkup yayını kesti;
Bazıları asıllarına rücu etti, yasağa sarıldı.
Bu otoriterlik virüsü, bu antidemokratiklik virüsü, bu popülizm virüsü, bu ayrımcılık virüsü siyasete yayılan bir virüs arkadaşlar.
Bu virüs muhalefete de hızla yayılıyor.
Tahammülsüzlüğü, yerel yönetimlerdeki icraatlerden; Arapça tabelalara yaptıkları düşmanlıktan biliyoruz.
Tahammülsüzlüğü, Filistin’le dayanışma mitinginden dönene yumrukla saldıranı, savunanlardan biliyoruz;
Tahammülsüzlüğü, henüz ellerine geçirmedikleri sopayı her fırsatta sığınmacılara sallayanlardan biliyoruz.
Bu virüsle hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.
Çok şükür, biz bunların hepsine karşı aşılıyız.
Ayrımcılıkmış, ırkçılıkmış, kutuplaştırmaymış… Bunların hepsine karşı doğuştan aşılıyız.
Onun için bazı muhalefet partilerinin içinde rahat yaşayan bu zehirli ideoloji bizlere bulaşamıyor.
İster iktidardakiler olsun ister muhalefettekiler; otoriter zihniyetin biz her türünü reddediyoruz. (…)
Ve bu şekilde yolumuza devam edeceğiz inşallah.
Değerli arkadaşlar,
Mübarek Ramazan ayına girdik. Ramazan ayınızı bir kez daha tebrik ediyorum.
Allah nice Ramazanlara huzur içerisinde, bolluk içerisinde ulaşmamızı nasip etsin diyorum.
Ramazan; büyük sofralarla, kalabalık masalarla güzelleşen bir ay.
Rabbim, tüm milletimize kalabalık, bereketli iftar sofraları nasip etsin inşallah.
Ancak, şartlar çok zorlaştı arkadaşlar çok.
Kalabalık masalar kurmak, misafir ağırlamak artık Türkiye’de yaşayanların kahir ekseriyeti olarak imkânsız hale geldi.
Bugün gelin, şöyle bir geçmişe uzanalım. Paramızın daha değerli olduğu günlere dönelim.
Benim meşhur şu 200 Lirayı da şöyle cebimden çıkarayım:
Evet, 200 liranın şöyle bir hikâyesini tekrar hatırlayalım.
Gideceğimiz tarih: Haziran 2018.
Yani, Sayın Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle birlikte ilk Cumhurbaşkanı seçildiği tarih.
Ne diyordu?
“Bana yetki verin. Öyle bir yetki verin ki kimse önümde durmasın. Öyle bir yetki verin ki aklıma geleni yapayım.”
Millet de dedi ki; “Haydi bakalım bir görelim. Yetkiyi al da görelim. Ne yapacaksın anlayalım.”
Şimdi 2018’in Haziran’ında yani Sayın Erdoğan’ın tek yetkili Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığı günkü fiyatlara bir bakalım.
Şimdi Ramazan sepetimizi şöyle bir yanımıza alalım. Bir de önümüze fiyat gösteren bir yazar kasa ekranı koyalım ve 2018’in Haziran’ında, çok değil daha şundan 6,5 yıl önce Ramazan’da gıda alışverişi kaç para tutuyormuş, ürünler kaç paraymış bir hatırlayalım.
Dikkat edin o dönemlerde henüz TÜİK’e müdahale yok.
Yani TÜİK hala fiyatları açıklıyor sepetindeki fiyatları ve şimdi söyleyeceğim rakamlar TÜİK’in resmen açıkladığı o sepetteki fiyatlar.
Ayçiçek yağı ile başlayalım.
1 litre Ayçiçek yağı: 8,68 kuruş.
30-40 yıl önceden bahsetmiyorum, daha yeni Erdoğan, “Bana yetkiyi verin görün bu işi nasıl halledeceğim” dediği tarihten bahsediyorum.
Gelelim 1 kg pirince: 8,07 kuruş.
O günkü doğru TÜİK’in sepetindeki fiyat.
Makarna: 3,35 kuruş.
Dana eti, dana eti değerli arkadaşlar marketlere gittik, “1 kiloluk ambalajda artık et satılmıyor” dediler.
Kaç market dolaştı arkadaşlar, yoktu. “En büyük ambalaj 400 gram” dediler.
400 gram dana eti TÜİK’in o günkü fiyatlarından 17,53 kuruşmuş.
Devam edelim.
Süt, 1 litre süt: 3,75 kuruş.
Çok uzağa gitmiyoruz, daha 2018’deyiz.
Beyaz peynir: 24,33 kuruş. 1 kg beyaz peynir.
Çay: 27,30 kuruş.
Şeker, 1 kg küp şeker: 5,08 kuruş ve 250 gramlık Ramazan pidesi o gün 275 grammış. Şimdi 250’ye düşürdüler.
275 gramı 2 liraya satıyormuş. Gram hesabıyla hesap edin 1,82 kuruş, 250 gram pide.
Tabi bilenler bilir, ama Sayın Erdoğan daha iyi bilir;
Benim asıl iyi bildiğim ürün çocuk bezi biliyorsunuz (…)
Ancak, onu sepete koymadık.
Ramazan ayınayız. Gıda alışverişi en önemli konu.
Onun da fiyatı katlaya katlaya artmışta farklı mesele...
Evet arkadaşlar… Şimdi bütün bunları topladık ya, yazar kasa ekranındaki toplamı görelim ne kadar tutmuş?
99,91 kuruş.
Yuvarlayalım 100 lira.
Şimdi ben bu 200 lirayı bu alışveriş için veriyorum, karşılığında bir de 100 lira paranın üstünü alıyorum.
Yani bütün bu sepet 100 liraya mal oluyor.
Bu 100 lirayı aklımızda tutalım.
Bütün bu alışverişin toplamı 2018 Haziran’ında 100 lira.
Şimdi gelelim bugüne:
Artık TÜİK, sepetindeki ürünlerin fiyatlarını açıklamıyor.
Çünkü, fiyatları bi açıklasa foyaları ortaya çıkacak.
Fiyatları açıklarsa, gerçek enflasyonun % kaç olduğunu söylemek, itiraf etmek zorunda kalacak.
İlk defa devletin kurumu davalık oldu. TÜİK davalık şimdi davalık.
Düşünebiliyor musunuz?
“Sen milyonlarca emeklinin maaşından çaldın, milyonlarca asgari ücretlinin maaşından çalıyorsun arkadaş” diye davalık.
Tabii asıl TÜİK’e o talimatları verene o davaları açmak lazım ama o gün başka bir gün.
Şimdi onlar açıklamaya dursun, biz şimdi bugün gerçek bir vatandaşımızın alışveriş sepetindeki gerçek fiyatlara göre şöyle tekrar bir yazar kasamızı okutacağız.
Yani aynı ürünler bugün kaç lira?
Adaletli olsun diye en çok alışverişin yapıldığı 3 ayrı marketten karışık aldık bunları.
Tek bir marketten alınan ürünler değil, 3 ayrı market ve nispeten fiyatların uygun olduğu marketler.
Evet, şimdi dönelim, 1 litre Ayçiçek yağı: 73.50 lira.
Bugünkü fiyat, gerçek fiyat.
TÜİK açıklamıyor biz açıklıyoruz.
1 kg pirinç: 50,00 lira.
Bu da ucuzundan, daha pahalıları var, 50 lira.
1 paket makarna: 11,50 lira.
400 gr dana eti: 219,00 lira.
1 litre süt: 33,75 kuruş.
Peynir: 219,00 lira.
1 kg çay: 134,00 lira.
Hasan Karal bu çayı pek beğenmez ama biz ucuzundan aldık.
Bu salonda mı bilmiyorum.
İzliyordur.
Devam ediyorum.
1 kg şeker: 44,50.
Ve gelelim Ramazan pidesine 2 lira olan ve o gün 275 gram olan Ramazan pidesinden bir 25 gram çaldılar, düşürdüler 250 grama ve 2 lira olan pide de bugün 20 lira arkadaşlar.
Şimdi bir toplayalım bugünkü alışveriş sepetimizi
Kaç lira?
805 lira.
Yuvarlayalım, 800 TL.
Yani bundan 6,5 yıl önce markete gidiyordunuz, 200 lirayı verip bu sepete tekrar 100 lira paranızın üzerini alıyordunuz, şimdi 200 yetmiyor, bir 200 daha, bir 200 daha, bir 200 daha, 800 lirayla alışverişle ancak marketten çıkabiliyorsunuz.
Geldiğimiz nokta o.
Ben yuvarladım, yuvarlayarak söyledim.
Eski bakkallar yuvarlardı, yeni marketler karlı çalıştığı için orada sistem farklı.
Ama arkadaşlar sonuçta fiyatlar tam 8 kat artmış, 8 kat!
Yani son 7 yılda şu alışveriş sepetimiz, şu Ramazan sepetimiz tam 8 kat artmış.
7 yılda 8 kat fiyatın arttığı bir Ramazan sepeti ile karşı karşıyayız.
Sayın Erdoğan’ın karnesi bu, milletin verdiği karne bu.
“Ben enflasyonla mücadele edeceğim, yetkiyi verin, görün nasıl çözeceğim” diyen Erdoğan’ın Türkiye’yi getirdiği nokta bu.
Sayın Erdoğan, ne zaman ki bütün yetkiyi elinde topladı;
Ne zaman ki ben ekonomistim, benim alanım ekonomi demeye başladı;
Ne zaman ki Merkez Bankasına karşılıksız para basma talimatını verdi işte o zaman enflasyon aldı başını gitti.
Hesap ortada, hesap açık.
Hesaba itirazı olan varsa, çıksın açıklasın.
Varsa rakamlarda sorun, açıklasın.
Sayın Erdoğan duymuyorsa duysun. Duymamazlıktan da gelmesin.
Bunun hesabını da umarım çıkıp bir gurup konuşmasında versin. Bu fiyatlara ne oldu?
Kimse de bizim enflasyonla ilgili masallara inanmamızı beklemesin.
Bize sökmez.
Peki, arkadaşlar, bizim eski dostumuz 200 liranın başına ne geldi ne oldu?
Tedavüle ilk çıktığı tarihte bu para tam 132 dolar ediyordu, 132 dolar.
Bugün 5,5 dolar ediyor?
Yani bunun değeri yine yuvarlıyorum kolay anlaşılsın diye 126 dolar düşmüş.
134 dolardan 5.5 buçuk dolara düşmüş.
Bu paranın değerini düşüren kim arkadaşlar? (…)
Ne oldu paramıza?
Her kesin cebindeki 200 liralık banknotun değerinden 126 doları çalan kim? (…)
Evet, ekonomimizi mahvettiler.
Emeklimizi, asgari ücretlimizi perişan ettiler.
Ama hiç endişeniz olmasın.
İnşallah, hep beraber, mutlu ramazanın sofralarını tüm Türkiye için kurulacak.
Ramazanın bereketini tüm milletimize yayacağız.
Öyle “ekonomi büyüdü” deyip de %5’lik bir kısmı zengin edip %95’i fakirleştiren bir iktidar olmayacağız asla.
Çünkü biz, adaletle, liyakatle, istişareyle yöneteceğiz.
Kurumları güçlendireceğiz. Kural bazlı yönetim anlayışını tüm kamuda hâkim kılacağız.
Ve en geç 2 yılda enflasyonu yeniden tek haneye indireceğiz.
Yaptık, yine yaparız. Daha iyisini yaparız.
Kimsenin şüphesi olmasın.
Değerli arkadaşlar,
Önümüz 8 Mart Dünya Kadınlar günü;
Biz, kadınların daha mutlu olduğu bir ülke için çalışmaya devam ediyoruz.
Çünkü biliyoruz ki; özgür ve zengin Türkiye’nin yolu; kadın-erkek topyekûn çalışmaktan geçiyor.
Fakat maalesef Türkiye’de işler şimdiye kadar böyle yürümedi;
Ülkemizdeki her türden tartışma kadınlar üzerinden yürütüldü, yürütülmeye devam ediyor.
Gün geldi, kadınlara “Başında örtü var” dediler, “Okula giremezsin, askerlerin yemin törenine giremezsin” dediler.
Gün geldi, “Kadının yeri evidir” dediler, işe almadılar.
Gün geldi, “Kadın çocuk bakar” dediler, siyasete almadılar.
Bu iktidar, kadına karşı şiddete dair yeterli önlemleri almadığı gibi, şiddetle mücadeleyi pazarlık konusu haline getirdi.
Hepsinin farkındayız ve hepsini çözeceğiz arkadaşlar.
Çünkü biz, kadınların kendilerini güvende hissettiği bir Türkiye istiyoruz.
Kadınların aldıkları tehditlerin üzerine kararlılıkla gidildiği;
Karakolda, savcılıkta muhatap bulabildikleri bir Türkiye istiyoruz;
Kılık kıyafetleri sebebiyle ayrımcılığa maruz bırakılmadıkları bir Türkiye istiyoruz.
Kısacası arkadaşlar; kadınların hem toplumsal hayatta, hem de siyasetin içinde aktif bir şekilde var oldukları bir Türkiye istiyoruz.
Ve bunu hep beraber başaracağız.
Sözlerimin sonunda Dünya kadınlar gününü tekrar kutluyor;
Hepinizi saygılarımla, sevgilerimle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.